“İdam geri gelsin” talepleri çoğalmaya başladı. Vicdansızlıklar diz boyu olunca vicdanın sesi bastırılamaz oluyor. İnsanlar, kendi cinslerine karşı onca masumiyet duyguları beslemesine rağmen bardağı taşıran eylemler karşısında duramaz oluyorlar.
Son günlerde medyayı meşgul eden vahşi olayların benzeri daha önceleri de gündeme geldi. Hakikat, en ağır biçimiyle bedel istiyor. Rabbimiz, “kısasta sizin için hayat vardır” derken ne kadar doğru söylemiş. “Sizin merhametiniz bu cezayı uygulamayı iptal etmesin” diye ufak bir açıklama yapılmış ayettin devamında.
Rahim olan, Rahman olan, Sübhan olan, yoktan var eden Rabbimiz böyle buyurduktan sonra hangi hümanist fikir ve duygular bizi idam cezasından mahrum etti acaba? Bu olay karşısında bile “idama hayır” diye bir protesto yapılmaz sanırım. Zira toplumsal vicdan yaralıdır.
Yaralı aslanın neler yapacağını akıllı insanlar sınamaz. Eğer bir karşı çıkış olacaksa bu günlerde olmamalıdır. Her şeyi göze alıp sadece fikir sorumluluğundan dolayı tepki koyacak olsalar bile işin rengi farklı olur. Biri kızdığı zaman diğer sakin olmalı ki iş büyümeden yoluna girebilsin.
Bu konuda duyduğum en güzel yaklaşımlardan bir de “idama hayır, kısasa evet” sloganıydı. Yapılan yorumlar insani çerçevede düşünülmüş yorumlardı. Ancak yakın geçmişimizde vuku bulmuş “siyasi suçlu” deyü “bir sağdan bir soldan idam ettik” ifadelerinde kendini bulan bir çizgide olmamalı. Yaralı gönüller duygusal düşüncelerle adaletten uzak yorum yapabilir.
Dikkatli olmak gerekirken cezanın karşılığı ne ise o verilmeli. Yıllardır bunu düşünürüm; bir suçun cezasını kim belirler? Bu belirlenirken nelere dikkat edilir? Somut bir suça, soyut bir ceza verilir mi? Verilirse süresini kim ayarlar?
İslam ceza hukukunu, bilsek bile bunu uygulayanlar insan olduğuna göre, ve bin bir çeşit olay ve farklı durumlar söz konusu olduğunda kıstas ne olacaktır? Sorular, sorular… ???
Bu satırlar arasında zikredilen soruların cevabını bulmayı beklemeyin. Zira ben konunun uzmanı falan değilim. Ancak bir zamanlar yaptığım okumalar bana bu çağda bile, tarihte kalmış ceza biçimleri hakkında tekrar düşündürmeye itti.
Asıl mesele adalet nasıl tesis edilir? Adalet huzur için en temel kavramdır. Mutlu bir dünya umuyorsak herkes adaletli olmalı. Tamam da bu kadar kolay olsa idi, yapılan bunca kavga-savaş neden var?
Uzatmadan şuraya varıyorum; bir imtihan dünyasında yaşıyoruz. İmtihan bitmeyecek. Dünyanın banisi Rabbimiz böyle talep etmiş böyle öngörmüş. Buna itiraz edecek halimiz yok. İtiraz etsek bile ne kıymet ifade eder. Kainat kuralları demokrasi ile mi belirleniyor? Sıkıntıya gerek yok, büyük düşünüp heyecanlanmaya da gerek yok. Çünkü çok büyük düşünen arif insanlar kendi üzerlerine düşen vazifeleri yapmışlar gerisini Allah’a havale etmişlerdir. Gönüllerde Allah korkusu olsa, Allah’ın kullarına karşı olan sevgi ve muhabbet olsa cennet bahçesinde adımlamak hiç de zor değil.
Şu “- sa ve - se” ekiyle kurulan cümleler de olmaysa tatlı hayallerimizi yapamadıklarımızı gerçekleştirme imkanımız olmayacak. Hayal kurmak bile bununla mümkün.
O genç kıza bu zalimliği yapanı yakalayacaksın elinden geleni ardına ko’mayacaksın. Her şeyi Allah yarattı ama Allah yarattı demeyeceksin vereceksin sopayı, kolay ölmemeli ki vicdanların ateşi soğusun” gibi sözler dizeceksin. bir elime geçirsem”
Bize ders olur mu bu? Kısmen evet… Ama dünya aynı dünya… Zalimin güçlü olduğunda ne tür kötülüklerin olacağını her film karesinden seyredilen bir dünya. Zalim kadar mazlumlarda cesur olmalılar. Cesaret müslümanın kayıp değeridir. Cesur ve adaletli Müslümanlarda hoş görü ve samimiyet ta ne güzel durur.