Hem şunu asla unutma oğlum! "Davet ve tebliğ yapmayan müslümanlar, sadece misvak kullanarak, sakal salarak cübbe diyerek, sarık takarak, (ki böyle bir çağda onları yapmak da hayırlı bir iştir.) sünnet-i seniyyeye yerine getirip peygamberi hakkıyla anladığını sanmamalılar. Peygamberleri anlamak için onların en temel görevleri olan insanları İslam'a davet etmeyi yaşamak lazımdır bence. Çünkü peygamberlerin batıl sistemler karşısında firavunlara, nemrutlara ve onlara tabi olan insanlara Hakkı/hakikati söylemişlerdir. Bazı şeyleri değiştirmek ve tevhid dinine davet etmek kolay değildir.

-Fakat baba, insanlar senden uzaklaşırlar, dinden soğurlar. Sen böyle uyarılarda bulunursan onlarla arandaki mesafe açılır?

-Ah be oğlum eve gittiğin zaman Nuh suresini bir oku bakalım. Nuh Peygamberin nasıl tebliğ ve davet ettiğini anlatıyor. Genel olarak şöyle diyor: Onları gizli ve açık davet ettim; tek tek ve toplu olarak davet ettim ama onlar sırt çevirdiler, kulaklarını tıkadılar ve benden uzaklaştılar" buyuruyor. Şimdi söyle bakalım Nuh Peygamber de mi yanlış yapıyordu?

-Tamam Baba haklısın ama bak hemen yanındaki çay demleyip keyif süren iki amca da ses çıkarmıyor, sen niye arabayı durdurup öyle bakıyorsun, korna çalıyorsun?

-Evet, böyle yapmam pek anlamlı değil. Yanlarına gidip onların Müslüman olduğunu ve Müslüman ahlakında da böyle şeylerin yanlış olduğunu, yarın ahirette bunların karşılığını anlatmak lazım.

-Oho ben ne diyorum, sen ne diyorsun?

-Görüyor musun seninle konuşurken bile anlaşamıyoruz? Değil ki bu tazecik gençlere yaptıklarının yanlış olduğunu böyle bir takım işaretlerle hatırlatmak ve onların doğru anlamasını beklemek zor. Fakat en azından bilsinler ki toplum içinde yaptıkları bu terbiyesizce davranışlar bazı büyükler tarafından hoş karşılanmıyor. Zaten büyükler büyüklük yapsaydı, küçüklerde az çok, nerede-nasıl davranacaklarını bilirlerdi. Dizilerin ve internetin kasırgaları arasında yolunu bulmaya çalışan bu gençler, haramdan/helalden habersiz yaşayacaklar ve Müslüman olduklarını söyleyecekler. Allah, bizim başımıza sırf uyarı yapmadığımız için bela bile indirebilir. Çünkü önceki milletlerde/kavimlerde bunlar olmuş. Fakat ne diyor bir sözde? "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." Hem o eski kavimleri yerin dibine batırmış Allah. Peygamberler niçin kendileri ile beraber inanmışları alıp şehirden çıkmışlar. Çünkü onlar tebliğ ve davet vazifesini hakkıyla yerine getirmişler. Bu sebeple Cenab-ı Allah onları helak olan insanların arasına katmamış.

Oğlum, insan bildiklerini yapmazsa cehalet daha iyidir. Bizim savaşımız kötülükle, cahillikle, günahla, haramla... İnsanlar tövbe edip hakkından gelebilirler. Buna da öncülük yapmak belki bize düşer.

-Aman baba, tamam tamam seninle de laf yarışına girilmiyor.

-Bu yaptığımız, laf yarışı değil oğlum bir "yanlış anlaşılma" ile "doğru anlaşılma" arasındaki muhabbet. Düşünsene oğlum, bundan 10 yıl sonra yanımıza biri gelip:

-Beyefendi siz hatırlamazsınız belki ama ben cahil bir gençken yanlış davranışımı görmüş ve bir uyarı yapmıştınız.

O günden sonra eve gidip hayatımı gözden geçirdim ve sizin yaptığınız uyarıyı düşünmeye başladım. Onca insanın gözü önünde bunları yaparken biz, kimse bir şey demedi fakat siz gelip güzel güzel meseleyi açıkladınız. Bu açıklama benim hayatımın dönüm noktası oldu. Yaptığınız işin ne olduğunu kavramaya çalıştım öncelikle. Sonra bunca insan dönüp bakmazken, umursamazken siz bir uçurumun kenarından beni çıkarıp aldınız. O günlerde size çok kızmıştım ama.

Söylediğiniz güzel sözler mest etmişti beni. Dediniz ki "Sen bu kızı seviyor musun?" "Evet." dedim çekinerek. "İnsan sevdiğine böyle yapar mı? Onun şerefini, izzetini, saygısını, kendine olan güvenini böyle zedeler mi?" İşte o günden sonra daha dikkatli olmaya, daha saygılı davranmaya çabaladım. Siz ve sizin gibi uyarıcılar toplumda olduğu müddetçe sanırım daha güzel günler bizlerin olacak. Teşekkürler uyaran her güzel sözünüz için.