Bu konu ile ilgili olarak 1940'lı yıllarda Aşağıballık Köyü'nde yaşadığım dini karekterli bir kaç gelenek ve göreneğe ilişkin bilgileri de siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

KURULAN REĞAİP KANDİL SOFRALARI: Hatırlanacğı üzere; kameri takvime göre Recep Ayı'nın ilk haftası içinde idrak edilen yılın ilk kandil gecesi, "Reğaip -Kandili" dir. Bu kandil gecesini kutlamak üzere; köyde yaşayan her hane sahibi ve de büyüğü, akşam namazını kılmak için; köy camii'ne giderdi.

Camiye giderken de evde hazırlanmış olan yemeklerden birkaç tabak yemek ve bir kaç kaşık ile birlikte bir somun ekmeğini bakır-sini üzerine koydurtur ve akşam namazını kılmak üzere gittiği cami girişindeki bahçede uyğun bir yere bu bakır sini-sofrayı bırakır; ardından cemaatle akşam namazını kılmak için camiye girerdi.

Cemaatle akşam nazmını kılmak için camiye gelen her hane sahibi, aynı prosüdürü uyğulardı. Cemaatle akşam namazı kılındıktan sonra; topluca camiden çıkılır ve üzeri yemek dolu bakır-sini sofraları, paylaşılırdı. Ancak yapılan paylaşım sırasında hiç kimse, kendi evinden getirdiği bakır sini sofrasına oturmazdı. Herkes, komşusu tarafından getirilen sofrada yer almak için hassasiyet gösterirdi.

Getirilen yemekler, sofra sofra dağıtılır; camiye gelirken bakır -sini sofrası, getirsin getirmesin akşam namazından çıkan her kes, hazır sofralardan birinin çevresinde yerini alırdı. Altını çizerek bir daha ifade edelim ki hiç kimse kendisinin evinden getirmiş olduğu sofranın başında yer almazdı. Her kes, komşuları tarafından gönderilmiş olan yemek sofrasının başına oturur ve böylece; köyde yaşayan her kes, komşusu tarafından hazırlanmış olan yemeği ve de ekmeği yemiş olurdu.

Akşam-Yatsı namazları arasında topluca yenen bu yemekten sonra yatsı namazı sonrasında camide okunan mevlit ve Kur'n-ı Kerim tilavetleri dinlenir; ardından düa yapılırdı. Cami çıkışı eve dönülürken her hane sahibi, rast gele, eline geçirdiği bir bakır-sini ile birlikte bir kaç tabak ve bir kaç kaşığı alır; evine gelir ve bunları eşine teslim ederdi.

Ertesi gün sabahtan itibaren ev hanımları, bakır sini-sofrasıyla camiye gönderdikleri, tabak ve kaşıkları bulmak için ev ev komşularını dolaşırlar; kendilerine ait tabak ve kaşıkları ararlardı; gönderdikleri, sini, tabak ve kaşıklar bulununcaya dek komşu ziyaretleri sürdürülürdü. Böylece; tüm köyde ev sahibi olan hanımlar, yek diğeri ile buluşmuş olurlardı; aralarında darğınlık ve de kırğınlık olanlar, bu vesile ile barışırlardı; her kes, bir birinin yemeğini yemiş ve de verdiği suyu ve kahveyi içmiş olurdu. Bu arada camiye gönderilmiş olan etnoğrafik değer taşıyan bakır-sini, tabak ve kaşılar da sahiplerini bulmuş olurdu.

Gerçekleştrilen dini nitelikli bu sosyal etkinlik ile; komşular arasında güçlü bir sosyal bağ, oluşurdu; yemek pişirme hususunda ortaya çıkan farklı bilgi ve beceriler, paylaşılırdı. Tüm köylü de bir birinin yemeğini yemiş olduğu için aralarında vuku bulacak her hangi bir tartışma ortamında: Ekmeğimi sen mi verdin? Diyerek ayrımcılık yapmaya ve komşusunu öteleyerek sosyal huzuru bozmaya kalkamazdı.

Çünkü köyde yaşayan her kes, bir birinin ekmeğini yemiş ve ikram ettiği suyu içmiş durumda bulunuyordu. Dini duyğuların yoğun olarak yaşandığı böyle bir atmosfer içinde gerçekleştirilen bu yemekli kandil kutlama proğramı ve ardından ev hanımları tarafından yapılan ev gezileri, hem sosyal dayanışmayı pekiştirmiş oluyordu ve hem de huzur ve mutluluklarını arttırıyordu.

RECEP AKAKUŞ HOCANIN ESERİNDEN

DÜZENLEYİP YAYINA HAZIRLAYAN

AYHAN BAYRAKTAR