Bugünlerde hatalı davranan, günah işleyen bir müslüman evladı görüp de (görmek/duymak çok önemli bir eylem) "uyarmaya kalktığımız" zaman, tanıdığımız tecrübeli (!) dostlarımız bizi bu konuda uyarıyorlar. "Aman, sakın ha? Senin de evladın var, yarın çocuğun büyüyecek, evlendirecek sin. Başına ne geleceğini bilmiyorsun, kimseyi kınama!" gibi sözlerle sizleri "uyarınızdan" vazgeçirmeye çalışıyor.

Tam bu noktada kafamı karıştıran, zihnimi bulandıran, gönlümü rahatsız eden bir düşünce gelişiveriyor.Yani Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de "belliğ/tebliğ edin, üd'u/davet edin, zekkir/hatırlatın" buyururken karşı taraf "aman sakın kınama, bir şey deme" diyerek durdurmaya çalışmasının sebebi nedir?

Nefsinin isteklerine uyup günah işleyenler ise tatlı dilli bir uyarıyla karşılaştıklarında neden kuyruğuna basılmış kedi misali "bana kimse karışamaz" çığlığını atıveriyor?

Uyarı yapan, acaba karışıyor mu yoksa açıklayıp uyarmaya mı çalışıyor? Hoş ben bu sorunun cevabını burada -aklımı yettiği kadar- açıklamaya kalksam ve meseleye çözüm üretsem yeterli olacak mı, bilmiyorum. Çünkü konu kangren olmuş durumda.

Evlatlarına söz geçiremeyen ebeveynler, öğrencilerini yönlendiremeyen veya eğitim veremeyen öğretmenler ne yapacağını bilmez bir şekilde çaresiz bir hastalığa tutulmuş gibi.

Lakin biz bu meseleyi dert edindik.

Evvelen "birini uyarmak" konusunu örnekle açıklayalım. Bir anne, evladı "yesin" diye sofraya çorba tabağını koyar, genel yemek kültürünün öngördüğü biçimde. Genç, sevmediğinden, acılı olduğundan vs. sebeple reddeder mis kokulu çorbayı. Anne sinirlenir ve çorbanın bir çok faydasını sayar döker iki kaşık alsın diye. Ergenlik kıskacındaki genç ikna olmamak için direnir, irade gösterir.

Annenin çorbayı hazırlayıp sofrada oturan çocuğun önüne koyması tebliğ gibidir. Lakin çorbayı zorla içirmeye çalışması çocuğa karışma eylemi olarak tanımlanabilir.

Çorbayı yemesi faydalı mı? Elbetteki faydalı. Yemekten önce sıcak bir çorba ne hoş bir gıdadır. Ağızların tadı, keyiflerin lezzeti, midenin hazırlanması için iyidir. Bencillikle yoğrulmuş nesiller, bir anda egosuna/nefsine dokunan bu yabancıya(!) yani annesine "Hayır, hayır" diyerek bireysel özgürlüğünü gerçekleştirmiş olacağını zanneder. ( Bunlar benim tahminlerim tabii)

Şimdi düşünelim:Anne çorbayı hazırlayıp çocuğun önüne koymasın mı? Evet, koysun, zaten annelik görevi. Evlat o mükemmel çorbayı canı istemese de hürmeten yemesi apayrı bir güzelliktir. Bir de üstelik "eline sağlık çok güzel olmuş anne!" diye iltifat etmesi de bambaşka lezzet olacaktır.

Sayfanın ön yüzü bu lakin arka yüzü? Annenin çorbayı zorla içirmeye kalkması tepki ile karşılanır. Çünkü bu zorlama gencin iradesini yok edip annenin kendi iradesini inşa etme çabası olarak algılanır. Özgür ruhlar ikna ile yola gelir baskı görmek istemez.

Toplumda "anne" konumundaki şefkat ve merhamet duygusunun ete kemiğe bürünüp tebliğ yapan kıymetli insanlar nasıl davranacaklar? Sorularla akıl gözünü açalım.

Akşam namazı ne zaman kılınır? Cevap gayet basit, "vaktinde" kılınır değil mi? O vakitte ne yatsı kılınır ne de ikindi? Farz olan oruç ne zaman tutulur? Sorular gayet basit geliyor, cevap "Ramazan ayında." Yaz kendine bir 10 puan. (YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)