Kalbin tatmini bir konudaki bilgi eksikliği değildir. Hazreti İbrahim Efendimiz'in Allahu Zülcelal'e "Canlıları öldükten sonra yeniden nasıl diriltiyorsun?" diye sormuş, Cenabı Hak'ta "İnanmıyor musun?" diye cevap vermiştir.

Bu Hazreti İbrahim Efendimiz'in buna inanmadığını göstermez. Bu, inanç eksikliğine sahip insanların bunu akıllarıyla anlayamayarak kalpleriyle tatmin olmaları gerekliliğinin ifadesidir.

Bu yüzden Hazreti İbrahim Efendimiz "Kalbimin tatmin olmasını istiyorum." derken ümmetinin akli metodolojiyle bunu anlamasının mümkün olmayacağını göstermek istemiştir.

Cenabı Hakk'ın ölü bir varlığa yeniden can kattığı andan itibaren kalbin tatmini aklın gördüğü değer üzerinden değil, kalbin o oluş içerisindeki varlığındandır. Bunu yaparken tabiri caizse bunun izlencesinde olabildiği için tatmin olmuştur.

Gerçek kalbi tatmin, hakikatiyle onun içinde olduğunuz andan itibaren yaşadığınızdır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam'ın Miraç'a bedeni ve kıyafetleriyle çıkması, O'nun kalbi tatmin noktasındaki zirve olduğunu göstermiyor mu?

O'nun ulaştığı zirveye bir başka Peygamber, Evliya ya da insan hiçbir zaman ulaşamadı ve ulaşamayacak.

Hakikat şu ki O'nun ulaşmasının bilinci olmak da bizim kalplerimizi tatmin ediyor. Yani olayın kendisi, kendisi içinde olanlarla beraber kıymetli oluyor.

Kalp bu noktada tatmin olurken bir şeye kıymet veriyor. Bu kıymeti ortadan kaldırmak isteyene karşı ise cephe alıyor. Bu cepheyi aldığı andan itibaren ona karşı ya hakikati anlatmak ya da onun oluşturduğu kötü bir şeyi ortadan kaldırmak istiyor.

Bunları yapamıyorsa içinde beslediği değerle buğz etmek istiyor. Bu, kalbi tatmin olmuş adamın halidir.

Üçüncü tatminse insan vücudunda hormonlarla ve hormon dengeleriyle ilişkili olan nefsi emmareyi tatmindir. Yemek içmek, cinsel hayat ve gezmek gibi fiiller bazen nefsimizi tatmin etmek için vücudumuzun ihtiyaçları dairesindedir.

Nefsi emmareyi tatmin hem kısıtlı hem kesiktir. Belli bir süreden sonra tekrarlanması gerekir. Tekrar edilmedikçe boşluğa düşer. Bu tatmini

doyumla ölçümlediğimiz için sürekli birbirini takip eden sonlu bir canlı olmamızın getirisi üzerine takdir edilmiştir. Cennet'teki doymama halinin, nefsi emmareden kurtulan insana hakikate erme cihetiyle anlatılması bu yüzdendir.

İsyan eden bir adam için, bütün bunların birbiriyle karıştığını söylememiz gerekir. İsyan edenin tatmin olması isyan ettiği şeyi elde etmesi ya da eksiğinin giderilmesi değildir. Karşısındakinin "Seni anlıyorum, seni anlamak istiyorum. Gel bir daha konuşalım.

Belki yapacağımız bir şeyler vardır." demesi isyankarı hiçbir zaman tatmin etmez. Çünkü isyankarlar onları anlayan birileri olsa da tatmin olmaz. Karşısındakinin "Ben yenildim, kaybettim. Sen kazandın. Doğru olan sendin. Ben başından sonuna yanlış yaptım." demesini bekler. Bu yüzden tarih boyunca isyankarlarla ortak bir zeminde bir şeyleri paylaşarak anlaşılabilecek bir zemini meydana getirebilmek mümkün olamamıştır.