Günümüzde Müslümanlar olarak yaşadığımız bazı temel sorunlar var. Bunlardan biri şüphesiz Müslüman bireyler arasındaki "iletişim sıkıntısı". Bu sıkıntının kişiler ve gruplar arasında ıleri düzeyde bir önyargı oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bir diğer sıkıntı ise "Islah etme" konusundaki sıkıntımızdır . Yüzyıllar boyunca ümmet içinde kabul görmüş ve kültür vasıtasıyla "Din" olgusunun ıçine sızmış " Sirk" ve "Küfür"unsuru barındırmayan unsurları ıslah etmekten kaçıp direkt olarak çöpe atmak " Tekfirciligin" ve " Müslümanlar arasındaki gereksiz ihtilaflar" ın önünü açmıştır.

Tasavvuf olgusu da bunlardan nasibini almıştır . Dünyevileşmenin had safhaya çıktığı ve kapitalizmin her şekilde hakimiyetini hissettirdiği dönemde yaşıyoruz. Tabi kapitalizmin siyasetle olan ilgisine de bakarsak günümüzde tabiri caizse birer "holding" haline dönen yapıların nasıl bir süreçten geçtiğini az cok kestirebiliriz.

Maddi , siyasi ve dini meseleler günümüzde "tasavvuf ehli" nin en çok eleştirildiği yerden yere vurulduğu meseleler olmuştur. Peki gerçekten hiç güzel tarafları yok mudur bu yapıların ? Tasavvuf olgusunun sosyolojik anlamda topluma daha yakın olduğunu ve toplumsal bir fonksiyon icra ettiğini unutmamak lazım. Toplumun alt katmanlarında suça eğilimli şahısları ıslah etme noktasında gözleme değer bir fonksiyonu olduğunu söyleyebiliriz.

"Kur 'an merkezli" düşünce iddiasında bulunan grup ve klikler ise yukarıda saydığım meselelerden ötürü Tasavvuf ve tarikat olgusuna mesafeden daha çok tekfir ve ötekileştirici tavırla yaklaşmaktadırlar. Başta belirttiğim iletişim sorunu ve ıslah metodunun eksikliği ise Tasavvuf olgusunun bu çevrelerce toptan çöpe atılmasına sebep olmaktadır. Tabi bu durum tamamı olmasa da aynı çevrelerde farklı bir "protest islam" algısına sebep olup ve yine dunyevilesme karşısında bireyi savunmasız bırakmaktadır.

Protest islam meselesi ayrı bir konu ama tam da değinmek istediğim mesele felsefe kısmı ile ameli kısmı da çöpe atılmaya çalışılan bir din anlayışının savunmasız bıraktığı bir "Müslüman profilidir". Böyle bir profilin derdinin dermanı kurumsal anlamda "Tarikat" olmayabilir ama tasavvufun geçirdiği evreleri ve kurumsallaşma sürecine kadar olan noktada felsefeden ziyade " zuhd ve takvaya dayalı amel" olgusunu dustur edinmiş "Ameli tasavvufun" tam da bu profilin eksikliği olduğunu söylemek hiç te yanlış olmaz.
Yoğun kentleşme ve ilerleyen teknoloji bizi gitgide "mekanik" bir dünyanın parçası olarak istihdam ediyor. Yığınların ve kaosun arasında "tefekkür" ibadetini hakkıyla yerine getiremez hale geliyor ve bu da kimlik ve kişiliklerimizde uzun vadeli aşınma ve hasara yol açıyor.

İslam ruhbanlar dini değildir. Tam topluluklara uygun kural kaideleri ve ona uygun yaşayan bireylerin yetişmesini hedeflemektedir. Mevcut mekanik düzen ve ruhbanlık arasında , günümüz Müslüman ı cok çetin bir "imtihan adamı" olmuştur. Ruhbanlığa karşı şehrin adamlığını hedefleyip , mekanik Dünya karşısında ise Zuhd ve Takva yı kuşanırsak bu kuşatmayı delebiliriz .
"Zuhd ve Takva" ya dayalı ilk dönem tasavvuf anlayışı bize bu konuda çok şey katmaktadır. Yine Osmanlı Alimlerinden merhum İmam Birgivi nin eserleri de bize bu konuda ışık tutacaktır diye düşünüyorum.
Selam sevgi ve muhabbetle...