"Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir. Tarihsiz bir millet kişiliğini kaybetmiş bireye benzer." bu sözler tarihçilerin kutbu unvanına mazhar olmuş rahmetli Prof. Dr. Halil İnalcık hocamıza ait.

TARİH; GEÇMİŞİN BUGÜNE YANSIMASIDIR

Gerçekten şöyle bir baktığımızda bir milleti ayakta tutan, tüm dinamikleriyle onu geleceğe hazırlayan tarih bilimidir. Tarih geçmişin bugüne yansıması, bugünden geleceğe bakma ve geçmiş ile gelecek arasında kurulan köprüdür. Birçok aidiyetin, birikimin, acının ve hüznün yanında mutluluğun, güzelliğin yanında çirkinliğin, başarının ve kazanmanın yanında yenilginin ve kaosunun olduğu bu köprünün sapa sağlam olması bizlere bağlıdır. Geçmişin bizlere bıraktığı mirasa sahip çıkamazsak, onu iyi koruyamazsak, ondan ders çıkaramazsak ve ona bir katkı koyamazsak vay halimize.

YETERİ KADAR TARİH BİLİMİNDEN FAYDALANABİLİYOR MUYUZ?

Tüm bu söylediklerimizin ışığında dünya üzerinde tarihe yön vermiş kadim bir millet olarak bugünden geçmişe bakışımız acaba yeterli mi? Yeteri kadar Tarih biliminden faydalanabiliyor muyuz. Bu soruya tam manasıyla olumlu bir cevap vermek olanaksız gözüküyor. Her kahvehanede, her söz meclisinde, velhasıl insanın olduğu her yerde Tarih konuşuyoruz. Bir nevi herkes kendi çapında uzman tarihçi. Kulaktan doğma duyulan şeyler ile yeni fetihler yapıyoruz, sevmediğimiz tarihi şahsiyetleri yerin dibine sokuyoruz, yüreğimizde yer edinen kişileri ise insanüstü özellikler yükleyerek onları yüceltiyoruz. Tarihi anlamak ve anlamlandırmak adına ise maalesef elle tutulur bir şey yapamıyoruz.

TARİHİMİZE FARKLI BİR PERSPEKTİFLE BAKMA ZAMANI GELMEDİ Mİ?

Şöyle bir sorsak, uzaydan çıplak gözle görülebilen yegane insan eseri olan Çin Seddinin kime karşı yapıldığını, Kavimler Göç'üne sebep olan ve Avrupa'nın korkulu rüyası olan Hun devletinin hükümdarının kim olduğunu biliyor muyuz. Veya Türklerin ilk kadın hakanı olarak kabul edilen Saka Türklerinden Tomris Han'ı tanır mısınız? Ya da 1526'tan 1858 yılına kadar Hindistan'da hakimiyet kuran Babür Devletini veya Türk İslam Sanatının Hindistan'daki mührü Tac Mahal'i, Türk hükümdarı Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Mümtaz Mahal'in ölümü üzerine onun hatırasına hürmeten yaptırdığını biliyor muyuz. Veya İstanbul'u kuşatma girişimde bulunan ve Papa'nın girişimleriyle bu kuşatmaya set vurulan büyük Türk denizcisi Çaka Beyi kimimiz anımsıyor. Bugünkü birçok mühendis ve mimarın örnek alması gereken Mimar Sinan'ları artık yeniden çıkarmamız gerekmiyor mu? Bu isimleri ardı sıra çoğaltmaya devam edebiliriz. Sizce tarihimize farklı bir perspektifle bakma zamanı gelmedi mi? Artık bir silkilme ve kendimizde mevcut olan potansiyeli harekete geçirme zamanı geldi de geçiyor kanısındayım.

TARİHİMİZE YÖN VERMİŞ O KADAR İSİM VAR Kİ.....

Amerika'nın ve emperyalist düzenin bizleri psikolojik olarak tahakküm altına almak için yıllardır Rambo vb. filmlerle güç gösterisi yapması tabi ki tesadüf değil. Bizim şanlı tarihimize yön vermiş o kadar çok isim var ki tabiri caizse Rambo'ya on basar. Bizim yapmamız gereken sadece ve sadece tarihe dokunmak. Çocuklarımızı büyütürken, onları tarihin ayak izlerinden gitmelerine müsaade etmek. Okullardaki ağır müfredatın çocuklarımızı boğduğu tarih derslerinden sıyrılarak, daha yalın bir şekilde tarihimizi coğrafya ile barıştırarak somutlaştırmamız gerekiyor. Malazgirt'in yerini bilmeyen, Sakarya ve Büyük Taarruz'un yapıldığı yerleri görmeyen bir nesil yetiştiriyorsak, Avustralya ve Yeni Zelanda'dan her yıl yüz binlerce Anzak'ın geldiği Çanakkale'yi ruhumuza işletemiyorsak bu kimin suçu ey dostlar... Herkesin şapkasını öne koyarak uzun uzadıya düşünmesi lazım.

ARTIK GELİN DOKUNUN BU TARİHE

Savaşın, kanın ve şiddetin tarihimizdeki yerini de bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Osmanlı 600 yıl sadece ve sadece savaşla mı acaba ayakta kaldı bunu hiç kendimize sorduk mu? İmparatorluk tabiri yerine "Devlet-i Aliyye-i Osmaniye" adını kullanan Osmanlının düşünün çekildiği toprakların birçoğunda şu an kaos hakim. Gözyaşı ve acı hakim. Neden durum böyle acaba. Dünya, bir karınca yuvasına, kuşa, ihtiyaç sahiplerine velhasıl tüm canlılara vakıf sistemiyle kucak açan Osmanlının adalet, hoşgörü ve huzuruna ihtiyaç duyuyor. Devletin şefkat elinin en ücra köşeye kadar ulaştığı bu muazzam yapıyı ise maalesef bugün örnek almıyoruz. Neden tarih boyunca birçok alanda üst limitleri zorlayan medeniyetlerimizin izinden gidemiyoruz. Ben ne yapabilirim, tek ben ile bu olmaz demeden ilk önce ailede başlayacak bir eğitim ile yarınlara daha güvenle bakabiliriz. İnşallah kenetlenerek, birbirimize kucak açarak kimseyi ötekileştirmeden daha güzel bir Türkiye'yi hep birlikte inşa edebiliriz. Kibir ve büyüklük yerine Tevazuyu, kötülük, şiddet ve kaos yerine güzellikleri, esaret ve boyu eğme yerine özgürlüğü ve dik durmayı bize öğretecek yegane unsur tarihimizdir. Artık gelin dokunun bu tarihe... sahip çıkın asırlık mirasa öksüz bırakmayın bu eşsiz medeniyetin bize bıraktıklarını.

Bu duygu ve düşüncelerle işte bu köşeden her hafta sizler ile tarihi anlamaya ve ona anlamlandırmaya çalışacağız. Tarihsiz kalmamanız dileğiyle, kalın sağlıcakla.