Reşat Nuri Güntekin'in Tanrı Misafiri isimli kitabını okuduktan sonra aklında kalan bazı şeyleri yazmak istedim. Gerçekten Türk Edebiyatında Çalıkuşu, Yaprak Dökümü gibi eserlerle önemli bir yere sahip olan Reşat Nuri, şahsi bir usulle hikayelerinde okuyucunun merakını giderecek vurucu cümleleri son paragrafa, son satırlara saklamış.

Bazı hikayelerinde insanların nasıl kandırılacağını, insanların nasıl bu kadar saf olabileceğini gözler önüne sermeye çalışıyor. Özellikle Tanrı Misafiri'nde sofu-dindar görünen bir adamın, baba dostunu nasıl kandırdığını ve ondan nasıl maddi açıdan istifade etmeye çalıştığını, hatta yeri geldiğinde, geleneklere ve dinine bağlı bu sabır yüklü baba dostunun karısını bile kendi nikahına alıp kullanabileceğini hikayenin konusu olarak seçmiş. Tabii bu hikaye beni niye rahatsız etti, anlamadım.

Başka bir hikayede iki kadının sergüzeşti söz konusu. Bazı geceler eve gelmeyen kocalarına karşı tutumlarını anlatırlar birbirine. Biri, kocasının eve gelmediği zamanlarda neler yaptığını çok iyi bildiğini söyler. Çünkü yazı masasının gizli bölmesinde kocasına ait hatıra defteri vardır. Oraya çok özel duygularını, düşünce ve olayları yazmaktadır. Diğer kadın ise maalesef kocasıyla büyük bir geçimsizlik yaşamaktadır.

Hanımları arkadaş olan bu iki evli adamdan biri, hatıra defterini hangi amaçla kullandığını arkadaşına anlatır. Gizliymiş gibi bilinen hatıra defterinin ilişkilerinde nasıl olumlu bir etki yaptığını ballandıra ballandıra tekrarlar akıl veriyormuşcasına. Bir hatıra defteri elde etmiş ve eve gelmediği günlerinin nasıl geçtiğini yalan yanlış yazmıştır. Günlük bir olayı anlatır gibi yazar ve güya karısından gizlediğini hissettirir. Fakat hatıra defterine yazdıkları her şey sahte, yalan, dolan. Çünkü karısının bunları okuduğunu ve kendisine bir şey sormasına hacet kalmadığını söyler.

Aslında çok değişik bir aldatma fikri üzerine inşa edilmiş basit bir hikaye. Bence nasıl sahtekarlık yapılabileceğini öğretmiş bir hikaye gibi duruyor.Öbür tarafta Yaseminli Yuva isimli hikayesinde evli bir kadını baştan çıkarmak isteyen şairane ruhlu bir p......gin yaptığı hatayı kocası fark ediyor ve sonunda kendi eşini uyarmak için kullandığı çok güzel orijinal bir yöntemle hakikatı ortaya çıkarıyor. Bu hikayedeki usulü beğendim. Çünkü evliliği sonlanabilir ve karısını boşayabilirdi ama akıllı koca, sahtekar adamın hangi yalan dolan sözlerle karısının kafasının içine girdiğini fark etmiş ve tedbirini ona göre almış, sahtekar adamın gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştı.

Yine dikkatimi çeken hikayelerden biri de kızı istemeye giden bir baba, oğlu hakkında yapılan araştırmanın sonucunu dünür olacak ev sahibinden dinler. Yapılan araştırmada damadın haksızlığa gelemediğini namusuna çok düşkün olduğunu... Bu yüzden kadınlara yaklaşmadığını... Dürüstlüğünden dolayı yanlış insanlarla ilişkiyi kestiğini anlatır. Araştırmalar sonunda buna kanaat getirir fakat kızın babası olayları çok farklı yönden düşünür ve kızı vermekten sakınır. Adam da "al kızını başına çal" der. Pırıl pırıl oğlunu böyle densiz bir adamın kızını layık görmez. Yani daha önce zamparalık yapmamışsa ya kendinde bir kusur vardır ya da kızlar da bir kusuru vardır, diyerek ikisinin de feci sonucunu anlatır. Adamın namuslu olduğunu ve dürüst olduğu kız babasının aklına bile gelmez. Çünkü "çağın şartları" algısını bu yönde yoğurmuştur. Şeyh Nihan'ı anlattığı hikaye tam bir p.....lik hikayesi... Kadınları yatağına atıp onlara kötü yola düşmesine sebebiyet veren dindar görünüşlü bir adamdan bahseder. Bu da çok kötü bir hikaye idi hiç hoşuma gitmedi.

Çocuksu bazı hikayelerde vardı. Aşçıbaşı mutfakta "annemin yanağını" öptü, konulu bir tane hikaye... Çocuğun bir yanağı dedesinin öptüğü yanak, diğer yanı ise annesinin öptüğü yanak... Aşçıbaşı da çocuğu sevmek istediği için zorla yanağından öpücük alıyor ve çocuğun ifadesi: Annemin yanağını öptü...Daha bunlara benzer farklı hikayeler var. Anlatımı tam da Türk edebiyatı üslubuna uygun bir Türkçe ile... Bu arada bazı sıradışı tespitler, komik hikayeler, bazen de edepsizce hikayelerden bahsediyor. Ben olsam bu kitabı öğrencilerime tavsiye etmez idim. Belki bazı hikayelerin kötü olduğunu da söylerdim.

Hele genç bir öğretmenin okula başlayıp "en güzel gününüz nasıl geçmiştir? diye sorduğunda çocukların hepsi çok karamsar ve kötü olaylar karşısında günün çok iyi geçtiğini anlatması öğretmeni çileden çıkarır hikayede. Çünkü çocukların iyi dediği günler, beterin beteri olan günlere kıyasla iyiyidir.Kimisinin "babamın hapse girmesi çok iyi gündü"; kimisinin "dedemin öldüğü günü çok iyi gündü" demesi vs. vs...

Bu yazdıklarımı Tanrı Misafiri isimli kitap hakkında konuşulacak bir şeylerin olması sebebiyle anlatmış oluyorum.