Ne anlatacaksınız ki yüce çam ağaçlarının gölgesinde oturmuş onlarca tertemiz yürek, pırıl pırıl zihin pür dikkat dinlemeye hazır. Tabiatın hayat kaynağı güneş pürüzsüz açık mavi dünyanın çatısındaki yerini almışken.

Ne anlatacaksınız bu körpe dimağlara? Soyut kavramlar zor anlaşılır, benzetmeler ağır kaçabilir ama gösterileni görme konusunda zorluk çekmezler. Öyleyse yapılacak şey bulunulan zemini çevrelenmiş doğal güzellikleri bir işaret, bir belirti, bir hatırlatma vesilesi kabul edecek tek tek sıralamak olacaktır. Yoksa başka ne atacaksınız ki?

Evvelen, "ayet nedir?" diye sorarsınız, Kur'an-ı Kerim öğrenmek için severek YediHilal Yaz Okuluna devam eden çocuklara.

Mutlaka biliyordur biri, parmak kaldırır ve size "Kur'an'daki her bir cümleye ayet denir. Sonra ardından bir diğeri ısrarla parmak kaldır. "Allah'ın sözleridir ayetler" diye cümleyi ve anlamı tamamlar.

Aslında iş bitmiştir, daha ne anlatacaksınız ki? Ayeti bilen insanlar var çevrenizde. Kur'an-ı Kerim'i indiren Allah (cc), oradaki sözleri söyleyen Allah (cc) bu kainatı, ağaçları, yeşilliği, dereyi yaratan Allah'tır. Bunlar da bir ayet olamaz mı?

Okuduğunuz her harfine on katı ya da misli misli sevap veren, okundukça sevap kazandığınız ayetlerde ne buyuruyor Cenab-ı Allah?

"Gölgeyi uzatan ve kısaltan Rabbin" diye bir işaretten bahsediliyor. İşte içinde bulunduğunuz gölge, Kur'an-ı Kerim'de bir ayet olarak geçer. Bunca varlığı O'nun kudretine bir ayet yani bir iz, bir işaret, bir belirti olması ve Kur'an-ı Kerim'de yer alması da ayrı bir ayet.

Söz sahibi, ellerini kollarını ağır ağır hareket ettirerek akıcı konuşmasına devam ediyordu:

Gelirken dağları tepeleri aşarak buraya geldik. Yeryüzünün çivisi diye bahsedilen bu dağlar yürütülüyor ufak ufak... Fakat buna rağmen çok güçlüdür. "Kur'an emanetini yani Kur'an-ı Kerim'in sorumluluğunu dağlara yükledik de dağlar taşıyamaz paramparça olurdu fakat cahil insanoğlu onu omuzladı yani o sorumluluğun altına girdi." diye belirtirken yine bir ayet, yine bir iz, yine bir işaret.

Gölgeyi gördüğümüz mü, fark ettiniz mi onu? Gölgeyi uzatan ve kısaltan Rabbimizi tefekkür ederken de yüce dağların tepesine çıkarken de Allah'ı anmak bilmek gerekir.

Bakın gökyüzüne, kaldırın başınızı. Var mı bir çatlak? Göremediniz, tamam bir daha bakın tekrar tekrar... Bir çatlak yok, mükemmel bir gökyüzü. Bu da ayet Mülk Suresinde geçen bir ayeti kerime.

Denize taş atıyorsunuz, batıyor. Yedi katlı gemileri denizin üzerinde yüzerken görüyor ve batmadığını fark ediyorsunuz. Kur'an-ı Kerim, denizlerde bu gemileri yüzdürdüğünü belirtiyor. Zavallı insanlar bu yüksek gemileri görüp "adamlar yapmışlar" hayretle demekle birlikte Rabb'imin gücü kuvveti... Suya öyle bir güç vermiş ki yedi katlı gemi taşıyabiliyor fakat ufak bir taşı kaldıramıyor. Bunda yine bir ayet, bir iz, bir işaret var.

Bakın şurada bir köpek var, rızkını kazanmak için çöplükleri karıştırıyor. Kur'an-ı Kerim'de köpekle ilgili bir bahis var mı?

Evet, Ashab-ı Kehf'in köpeği... "Mağaranın önünde uzanmış 309 yıl uyuyan köpekten bahsediyor. Uyurken bedenleri çürümesin diye sağa ve sola döndürdük" diye bahsedilen yedi inanmış adamın hikayesi anlatılırken mağaranın girişinde kim/ne var? Kıtmir isimli köpek o sağa sola dönüyor mu? Hayır? Sadece dizlerinin üzerinde başını dayamış öylece bekleye kalmış. Şu köpeği gördük. Onun da adı var dedik. O da bir ayet.

Önemli olan Kur'an-ı Kerim ayetlerini okurken bize işaret olarak belirtilmiş tabiat ayetlerini düşünmek ve her an Allah'ı zikretmek. Onun büyüklüğü karşısında kudreti karşısında sadece sözünü kavrayıp onun rızasına kavuşmak arzusuyla secdelere kapanmak. Bu da bir ayet...

Ne anlatacaksınız diye çok fazla düşünüp zihni bulandırmanın bir anlamı yok. Sadece içinde bulunduğumuz coğrafyanın kelimelerini okumak, kudreti fark etmek, Ondan razı olmak...

İşte ne anlayacağınızı bildiniz artık. Bir tabiatın ortasına düşünce asla gafil kalmayınız, dedi ve söz nihayete erdi.