Bugünlerde sözü edilen İstanbul Sözleşmesinin yürürlükten kaldırılması haberleri toplumumuz tarafından memnuniyetle karşılandı. Güzelşehir İstanbul'un adını taşıyan lakin Müslüman toplumumuza derin zararlar veren bir "sözleşme"nin ismi olmuş.

Ne menem bir şey olduğu isminden de anlaşılabilir. İstanbul güzel, sözleşme güzel... Lakin niyet ve içerik berbat. Kadına karşı şiddetin engellenmesi, cinsler arası eşitlik yani cinsiyet eşitliği gibi konularda toplumun zayıf bırakılmış kesimini korumak maksatlı yazılmış bir sürü madde söz konusu.

Amacı güzelmiş gibi görünüyor ama kurulan cümlelere baktığınızda acayip derecede kışkırtıcı olan dili hissediyorsunuz. Yangından mal kaçırırmışçasına acele davranmış gibi olması gayesini de ele vermiştir.

Bunca zamandır hiç okumamıştım sözleşmeyi. Sadece ismini söylüyor ve olumsuz bir tavır takılıyordum. Özet sayılabilecek bir sözleşme metnini okudum. Kadınlara şiddet uygulayanların acilen, ivedilikle cezalandırılmasını öngörüyor yani sözlü tacizden tutun da tecavüze kadar her türlü cezanın ertelenmeksizin, hemen, derhal, yetkili makamlarca hükme bağlanması gerektiğini anlatıyor.

Şu yazdığım paragraftaki sıkıcı dil, metni okurken ki hissiyatımı yansıtıyor. En kaba haliyle şöyle değerlendiriyorum: Etle tırnak arasına girmiş bir sözleşme bu. Karı koca etle tırnak gibidir.Halk arasında araya herhangi bir şeyin girmesinin doğru olmadığını vurgular bu deyim. Sanki kültürümüzde yokmuş gibi karıyla koca arasına İstanbul kadar koca bir sözleşme sokuluveriyor.

Bir taraftan kadınlara şiddetin ne kadar kötü olduğunu beyan ederken diğer taraftan bazı kadın kısmına kışkırtıcı tutumlar aşılanıyor. Kadın özgürlüğü, namusluluk meselesi, çalışma hakkı, taciz vb. kavramları çok farklı boyutta öğretiliyor. Televizyon programlarında sosyal medyada bu satırları okuyanlar haklarını öğrenmiş oluyorlar. Tüm bu öğretilenlere rağmen maalesef kadına karşı şiddet olayları çoğalmaktadır.Bu işin temelinde İstanbul Sözleşmesinin vermiş olduğu haklar (!) yatıyor, diye yorum yapanlar var.

Kocalarından şikayet eden kadınlar, babalarının uyarılarının rahatsız olan çocuklar, babalarını evden uzaklaştırabiliyorlar. Erkek onuruna ağır gelen bu davranışlar insandan insana değişiyor ve sonunda hiç beklenmedik facialar oluşuyor.

Halbuki Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi'nde "kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız." diye erkeklere hitap ediyordu. Kadının erkek üzerinde hakları olduğu gibi erkeklerin de kadınların üzerinde hakları vardır." İmanı güçlü, İslam'ı bilen bir toplumda bu tür şiddet olayları, Allah korkusu ve ahiret bilinciyle daha az olacaktır.

Nesli ve ekonomiyi ıslah edemeyen batılı modern dünya baronları, toplumları bozmak için onların kabul edebileceği kavramlar üzerinden tanımlar geliştirerek böyle anlamsız sözleşmeler imzalatıyorlar. Batıdan gelen insan haklarına bile dikkat etmek gerekir. Batıdan doğmuş hümanizmin bile anlamı biz de farklıdır.

İstanbul Sözleşmesi'nin bana dokunan en önemli yanı şudur: Uyarma durumunda kaldığımız bir bayanı gördüğümüzde içimize bir korku düşer "şimdi olur olmaz, tavırlar sergiler, şikayette bulunur.Sonra da kurtarabilirsen kurtar yakanı. Hele küçük yaşta evlenip de mağdur olan bir sürü genç cezaları katlanmış şekilde hüküm giyiyorlarmış. İstanbul Sözleşmesi'nin toplumda açtığı yaralar derin. Bir de bunlara LGBT'lilere tanınan özgürlükler de eklendiğinde toplumsal savurmanın dairesel çapını bulmak oldukça zor olacaktır.

Güneş doğmak üzere, akıllar hidayete ermek üzere. Müslüman Türk toplumu kendi içinden çıkarmış olduğu değerler vesilesiyle hem kadınlarını hem de evlatlarını koruyabilecektir. Batının bu tür yönlendirmelerine ihtiyacımız yoktur. Batılılardan alabileceğimiz herhangi bir ahlak ve erdem, dinimiz İslam'ın Emre olacaktır zaten.

İstanbul Sözleşmesi'nin en yakın zamanda tarihin tozlu sayfalarındaı silik soluk yer alması temennisiyle