Adam bilgisayarın karşısına oturdu ve haftalık yazısını yazacaktı. İki gündür ülkenin başındaki en sıcak olayı (olayları desek daha doğru olur) izliyordu. Ulusal bir gazete yayınlanmıyordu yazıları. Ondan çok derin siyasi ve sosyal yorumlar da beklemiyordu okuyucuları. Ancak dinlediklerinden, okumuş olduğu haberlerden, önceki bilgilerinden harmanladığında çok ilgi çeken yazılar da kaleme alabiliyordu bu adam.

Sanki gözlerinin önünde satranç tahtası vardı her taşın yerini aldığı. Kendi tarafına beyazlar dizilmişti. Tuttuğu tarafı kendisi ak pak olarak niteliyordu. Çünkü insanlara iyilik etmekten başka bir şey düşünmediğine inanıyordu. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" prensibiyle yolunu çizmişleri benimsiyordu. İnsanlar "politika" diyordu ama o "ilahi emirlerin" kendine çizdiği izi takip etmeye çalışan tarafı destekliyordu.

Satranç tahtasına dizili olanların hareketleriyle ülkesindeki olayları kıyaslayacaktı. İzlediği onca filmde başkahraman, güçlü adamlarla vuruşuyorsa patrona yaklaşmış olduğunu gösterirdi. Zor adamlardır yakın çevredekiler. Onların başarılarını görmüşüzdür filmin ilk bölümlerinde. Başkahraman, birinci adamlara yani patronlara ulaşmak üzere ise onların kurdukları sistemde tehlikeye girmiştir. Emek harcayıp kurdukları/ömür tüketip bina ettikleri yapıyı bir halk kahramanına ya da bir keçi çobanına teslim edemezlerdi.

Başkahraman daha önce bu yola çıkanlara benzemiyordu. Gönül adamı idi. Milletin ne istediğini biliyordu. Ancak siyah taşların adamları da oyunlarını iyi oynuyordu. Birkaç kez onandığında fark edilecek olan şuydu; Bu siyah taşları tutup sağa sola çevirenler aynı yöntemle mat ediyorlardı. Farklı taşlar farklı hareketleri icra ediyordu. Bunu görsen bile o taşı koruyan değer taşa dikkat çekmek yeterli oluyordu durdurmak için. Yani iş istedikleri yere doğru beyazların gözleri önünde ilerliyordu.

Şahı korumak lazımdı. Şahın etrafındakiler zamanında ve doğru hamle yapabiliyorlar mıydı? En güçlü en aktif taşlar bile birer hamle ile saf dışı kalabiliyordu. Adamlar piyonları vermekten çekinmiyorlardı. Piyonları feda ediyorlar, piyonlara iş yaptırıyorlardı. Sahada aktif elemanlar vardı. Atı sürüyorlar, kalelerin yerini değiştiriyorlar, filleri çapraza gönderiyorlardı. Olan piyonlara oluyordu.

Piyonların adı özgürlükçüydü, kendi insanlarına yardım etmek istiyorlardı falan filan. O düşünce ile Urfa'nın Suruç kazasında bir araya gelmişlerdi. Onlar da büyük(!) bir davanın küçük kurbanları olduklarını biliyorlar mıydı acaba? Evet, bölgede yeni haritalar için kandan mürekkepler lazımdı. Mürekkep kabı uzun zamandır kan akmadığı için kurumuştu. Biraz genç insan kanı, ardından intikam kanı ile bir karışım yapıldı mı yeni haritalar çizmek mümkün olacaktır.

Seçim, insan hakları, özgürlükler, çözüm süreci gibi kartlar işe yaramadı. Beyazların adamı hala ayaktadır ve yıpranması lazımdır. Seçim olmuş ama hükümet kurulamamış, komutanların görev süresi bitmek üzere... Orada bir boşluk olacak. Ekonomideki istikrar da kolayca dalgalanır. Ortadoğu'da yeni adımlar için engel olan beyazların adamı durdurulmalı. Kara fikirliler tarafından karmaşa en bildik yoldur. Artık millet bilse de bilmese de Türkiye'ye saldırı başlamıştır.

Çözüm süreci çözülmek üzeredir. Hendek savaşında olduğu gibi her tarafımız sarılmış. Ancak bir güzellik bekleniyor. Hayırlı tuzaklar Kuran alemlerin Rabbi, acaba kurulu tuzakları nasıl bozacak? Yoksa gönüllere yerleşmiş dünya sevgisi ile gözleri körelmiş/kapanmış bu millete bir tokat daha mı gerekiyor. Bilmiyordu yazan adam.

Satranç elemanları kendilerinin yolundan başka yolda ilerlemez. Oyunu kabul edip oynayanlar ile oyunu kuranlar arasındaki en büyük fark kural koymadır. Evet, eski kurallardan daha güzel ve geleceğimizi kurtaracak yeni bir kural koymalı ve savaşı kazanmalıyız.

Adamın aklına çok parlak fikirler geliyordu ancak masa başında olmak ile icraatın başında olmayı ayırt edebiliyordu. Şimdilik çılgın fikirlerini kendine sakladı. Çok kesin bir şey biliyordu ki bu saldırı veya yapılacak tüm saldırılar beyaz taşların şahına yapılmış bir saldırıdır. Şah giderse ülkede elden gider. Şah giderse barış da gider. Bunu cennet mekan Abdülhamit Han ile yaşamış millet bir daha yaşamak istemez. Olayları sabırlı ve dikkatle takipteyiz içimiz yanıyor ancak daha dikkatli olmak lazım filmin sonu yaklaşıyor.

Sabır, savaş, zafer/ Adım Müslüman