ŞUBATIN 28'İNİ HATIRLAMAK

Yıllar önceydi. Öğretmenliğe başlayalı iki üç yıl olmuştu henüz. Öğrencilerini can u gönülden kucaklamak, onlara iyiyi, doğruyu, güzeli anlatmak istiyordu. Daha lise çağlarında başlayan öğrenme ve öğretme isteği bir meslek halini almıştı ve adına öğretmenlik diyorlardı.

Lakin ülke, sosyal ve siyasal hatta ekonomik kara tablolar çizdiği günlerden sürtünerek güzel günlere geçiş yaptığı zamanları da görmek üzereydi. Kendi zihniyetini iktidarda görmek gönlünü ferahlatıyordu. Ülkenin imarı için yapılacak çok şey vardı.

Ülkeyi dışarıdan yönlendirmeye çalışanlar, bu kara günlerin devamını arzu ediyorlar ve nasıl çelme takarız da tekrar avucumuzun içinde tutarız hesapları yapıyorlardı. Dışarıdan söylenen söze kulak kabartacak zihniyet sahipleri yuvalanmıştı dört bir köşeye. Elini uzatıp karıştırmak isteyenler ve onlara yardım edecekler hazırdı her vakit.

Kendi milletinin değerleriyle barışık yaşamamışlar, kendi dedesini, atasını yabancı görmüşler güruhu çoktu sağda solda. Genç, öğretmenliğe başladığı yıllarda bazı sosyal olayların kaşındığını haberlerden izliyordu. Koca, kalın, siyah sarıkları ve ellerinde iri asalarıyla büyük kentlerin sokaklarında dolaşan, kendilerini aczmendi olarak tanımlayan insanları gördü ekranlarda. Sonra onların lideri konumundaki adamın genç bir bayanla mahrem hallerinin sergilendiğini izledi.

Ekranlarda günlerce o kadını gezdirdiler. Herkes bir şeyler soruyordu. Sonra bir başka sahtekar şeyh daha buldular. Onu ve ondan zarar görmüşleri de ekranlardan sundular. Başbakanlık koltuğunda dolduran insanın ağzından cımbızlayarak "kanlı mı olacak kansız mı?" kelimesini çekip çıkardılar sür manşetlere.

Sonra kaçıncısı olduğunu bilmediği bir Milli Eğitim Şurasında eğitimin değiştirildiği okudu gazetelerden, dinledi televizyonlardan. Oradan aklında kalan "kesintisiz mi kesintili mi?" sözü oldu. Eskiyi savunanlar kesintili diyerek 5+3=8 yıllık eğitim diyorlardı ki bunu savunmak Meslek Liselerinin ve özellikle İmam Hatip Lisesinin orta kısımlarını açık kalmasını savunmaktı. 8 yıllık kesintisiz eğitimi savunmak da ortaokulların kapatılması manasına geliyordu.

Kendisi de bir İmam Hatip Mezunuydu. Yedi yıl okuduğu bu okulda çok güzel şeyler öğrenmiş, çok saygı değer hocalardan dersler almıştı. İmam Hatip ortaokullarının kapatılmasını istemediği gibi öğrencilerin ve öğretmenlerinin inançlarına uygun olarak başörtülü derse girmelerini her zaman desteklemişti.

Üniversitelerde okuyan genç kızların çığlıklarını duydu günlerce. Polislerin, hamile olduğu halde kollarından tutup okuldan attıkları kız öğrencilerin feryatlarını izledi. Okuma hakkı olduğunu sanıyordu, eşitlik var biliyordu memleketinde. Günlerden bir gün ülkesinde yapılmış en büyük eyleme katıldı. El ele tutunmuş birlik mesajı veren o büyük eyleme. Başörtüsünü yasaklayanlara tepki olsun diye haykırmıştı.

Sonra bir gün yaşadığı il pilot bölge seçildi ve İmam Hatiplilerde başörtüsü yasak edildi. Okuldan ayrılan kızların kimi başka okullara gitti kimi evine kapandı kimi de günahı vebali onların başına deyip okula devam etti. "Kızlara başınızı açın da okula gidin" diyemedi, diyemezdi. Kendisi başka okullarda öğretmenlik yapsa da yüreği her zaman onların yanındaydı.

Sonra Hasan El Benna'nın, Metin Yüksel'in, Malcom X'in, İskilipli Atıf Hoca'nın, Mahmut Esat Coşan'un şehit düştüğü o soğuk şubat ayının sonun da oyunun son perdesi oynandı. Askerler, Ankara Sincan'daki bir Kudüs gecesinde söylenenler sebebiyle tankları yürüttüler caddelerde soğuk ve sessiz bir darbe yapıldı. Ülkenin iktidarı, bir arada olamayacağı sanılan siyasi görüşlerin koalisyonuna şeklinde teslim edildi. Ülkede birlik ve beraberlik yara almıştı. Eğitimdeki köklü değişimler, üniversitelerdeki ikna odaları ve "en büyük iç tehdit irtica" haberleri uçuşuyordu havada.

28 Şubat zulmü aylarca her yerde kendini hissettirdi. Genç öğretmen de bunları gördü, yaşadı, hisseti. Günler hızla geçiyor, zaman bir su misali akıp geçiyordu. Daha dün dediği zaman ile arasına 21 yıl girmişti.

Şimdilerde inandığı gibi giyinip okuluna, kurumuna gidenlerin ağzından "bu ülkede başörtüsü yasak mıydı? Ne kadar saçma!" dediğini duyduğunda o günleri hatırlamanın faydalı olacağını düşündü. Milli bilinç için gençleri Çanakkale'ye götüren anlayışla o günleri sene de bir defa olsun hatırlatmak istiyordu. "Unutmadık! Unutturmayacağız!" sloganıyla her yıl 28 Şubatı hatırlıyordu artık.

HABER METNİ

1000 YILLIK "POST MODERN DARBE"

Türkiye tarihine "post modern darbe" olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izleri bırakan 28 Şubat'ın üzerinden 21 yıl geçti. Bu vesile ile İnegöl'de Sivil Toplum kuruluşlarından bazıları 28 Şubatı Unutmadık ve Unutturmayacağız başlıklı bir program düzenledi. Programı koordine eden İHMED ÖNDER Başkanı Ahmet Taştan şu açıklamamayı yaptı.

"zaman su gibi akıp gidiyor ve olaylarda birbirinin ardınca geliyor, daha birini konuşulamadan öbürü gündemden düşüyor. Ancak bazı olaylar vardır ki Milletin vicdanında derin izler bırakır. Bunlardan biri de demokrasi tarihimize kara bir leke olan 28 Şubat darbesidir.

O günleri yaşı müsait olanlar yaşadılar. Dönemin kudretli generalleri "1000 yıl sürecek" demişti. Bir kez daha hatırlayalım. Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreç milletin vicdanında makes bulmadı. 28 Şubat mimarları yanılsa da demokrasi tarihine kara bir leke olarak gecen 28 Şubat süreci, 21'inci yıl dönümünde bir kez daha sorgulanıyor. 28 Şubat sürecinde dönemin basını tarafından atılan utanç manşetleri ise halen daha tazeliğini koruyor hafızamızda.

Biz imam hatipliler olarak en büyük darbeyi aldık. İnançlı insanların üzerinde baskı kurmak amacı vardır her şeyden önce. Bazı sosyal olayları bir merkezden ayarlayıp Müslümanları yıpratmayı düşündüler. Sayın Erbakan Hükümetini devirmek içindi. Bazı kavramlar konuşmalardan cımbızla çekilip medyada servis yapıldı. Kanlı mı olacak kansız mı, İmam Hatipler arka bahçe, Müslüm Gündüz, Aczmendiler yürüyüşleri falan hep o günlerin aklımızda kalan görüntüleri.

Sonra Milli Eğitim Şurası... Ortaokullar sekiz yıllık kesintili mi kesintisiz mi eğitim yapacak muhabbeti. Bu sekiz yıllık sistemde başta imam Hatiplerin orta kısmı kapatılması hedeflendi.

Maalesef diğer meslek liselerinin de orta kısmı kapatıldı, böylece sanayiye büyük darbe daha vuruldu. Kız İmam Hatip lisesinde liseli kızların başı zorla açılmak istedi. Başörtülü bayan öğretmenlere büyük baskılar yapıldı. Dindar hocalar türlü baskılarla başı açık dersler girilmesi istendi.

Dinini samimiyetle yaşamaya çalışan Müslümanlara irtica dediler. Ve gazetelerden biri tehdidin adı irtica diye başlık attı. Ankara Sincan'da Kudüs Gecesi bahane edilerek tanklar caddelerde yürütüldü ve gözdağı verildi. Milletin korkup sessiz kalması beklendi.

Üniversitelerde hiçbir kanuni dayanağı yokken başörtü yasaklandı ve başörtülü kız avına çıkıldı. Başını aç okula devam et gibi bir kampanyayla üniversitelerde ikna odaları kuruldu. Başörtülü kızlar birinci oldular lakin ödülleri verilmedi.

Bir de Yeşil Sermaye diye bir şey icat ettiler. Ekonomik olarak gelişen Müslüman sanayicileri ve iş adamlarının önü kesilmeye çalışıldı.

Kısaca 28 Şubat post Modern bir darbedir. Unutursak bir daha başımıza gelir. Ülkemizde bizim seçtiğimiz adamlar tarafından, yönetilmesine önem vermek gerekiyor. O tecrübeyi yaşayan bu millet 15 Temmuz da gereğini yaptı demokrasisi dersini darbecilere verdiler.

Biz bazı STK'larla bu akşam yani Salı akşamı tanıklarıyla Sani Konukoğlu konferans salonunda hatırlamaya çalışacağız. Tüm ilçe halkımızı yatsıdan sonra Sani Konukoğlu konferans salonuna davet ediyorum.