Avrupa'nın, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı en büyük trajedi olan Srebrenitsa soykırımının 17. yıl dönümünde yine gözyaşı ve hüzün hakimdi.

Anneleri evlatsız, çocukları babasız bırakan Srebrenitsa soykırımının acısı aradan geçen 17 yıla rağmen hiç bitmedi.

Elimde bir kitap var. Bosnalı ünlü yazar Isnam Taljic'in bir kitabı. Kitap Bosna katliamına belge niteliğinde bir eser. Yazarın sadece iki kitabı Türkçeye çevrilmiş biri de bu kitap. "Srebrenitsa Öyküsü" kitabın adı. Kitapta Sırp çetnik grupların nasıl BM'yi kendilerine kalkan yaptıklarını bir bir görgü şahitlerinin isimlerini vererek anlatıyor.

Bir yerinde aynen şöyle yazıyordu. İrkildim. Böyle bir zulmü sözüm ona "medeniyetin beşiği" diye ambalajlayıp dünyaya pazarladıkları Avrupa'nın göbeğinde hem de kendi Avrupalı vatandaşlarınca yapılmış olması manidar geldi. Kitapta bahsedilen bir manzara var ki insanım diyen herkesin oturup ağlaması ve lanetlemesi gereken bir manzara ;

"Salih Yunuzeviç, Çetniklerin elinden kaçarak dağda saklanışını anlatmaya başladı. Gece boyu silah sesleri ve feryatlar duymuş. Sabah olduğunda, Boşnakları asfalta yatırıp onları dikenli tellerle bağlayışlarını görmüş. Bunlar gece yaşanan işkenceden sonra hayatta kalabilenlermiş. Gördüklerine inanamıyormuş. uzun sürmüş. Yere yatırılan Boşnakları sayacak zamanı varmış. Sayma işleminin sonlarına gelirken -bin beş yüz insanı saymış- caddenin her iki yanından Çetnik tankları gelmeye başlamış.

Acı feryatlar dindiğinde vücutları hala kıpırdıyormuş. O anda tırlar gelmiş. Tankların altında parçalanan, ezilen, asfalta yapışan Boşnakların ölülerini tırlar ile yüklemişler. Bu esirlerden sadece bir kaçı hayatta kalmış. Onları da ölüleri tırlara yüklemekle görevlendirmişler. Ezilmekten kurtulan bu insanların işi bittiğinde, onları da kurşuna dizerek tırlara yüklemişler. Konyeviç Polye'den hareket eden tır konvoyunun Zvornik şehrine doğru hareket edişini izlemiş.

Tuzla'da bulunduğum sırada Suçeskalı Osman Haliloviç, Kravica'da katledilenlerin Zvornik yakınlarındaki Karakay'da bulunan atık kil fabrikasına atıldığını anlattı. Böylelikle bir gün onların izinin sürülebilmesi imkanı olduğunda, kendilerinden artakalan tek bir iz dahi bulunamayacaktı.

Osman Haliloviç ile Karakay'da bulundum. üç bin Srebrenitsalı ile birlikte esir düşmüştük. Pek çoğu konvoydan ayrılmış olanlardı. Cügüm adlı kafenin yanında ele geçmişlerdi. Çetnikler, BM ve Kızılhaç amblemli araçlar içerisinde hareket halindeydiler. Araçlar içinden insanlara seslenmiş ve onları güvenceleri altına girmeleri için çağırmışlardı. İnsanları Uluslararası Barış Gücü (BM)'ne teslim olmaya çağırıyorlardı.

Kendilerine inanan insanları tırlara yükleyerek Karakay'a getirdiler. Hepsini kil fabrikasına tıkıştırdılar. Öldürülmeleri saatler sürdü. Elinde makineli tüfeğiyle depoya giren Çetnik, esirlerin üzerine ateş açıyordu. Daha sonra buldozerlerle çiğnenmelerine rağmen can vermeyenler tekrar kurşuna dizildiler. Onları da madenlerde kullanılan vagona yükleyerek boksit yüklü killerin içine attılar. işleri çok uzamıştı.

Gece olmuştu. Bu nedenle öldürmeye ara verdiler. Osman, sesler tamamen dindiği zaman depodan çıkarak karanlığın içinde daldı. Depoda olduğu sırada üzerine yığılan cesetler nedeniyle kurşuna dizilmekten kurtulmuş, hatta yaralanmamıştı."