Asil 1.80 boyunda, şişman, göbekli, paytak paytak yürüyüşüyle kendine has bir kişiliğe sahipti. Gözleri iyi görmüyordu, sürekli çapaklanır, ağlar gibi yaşarırdı, göz bebeğinin çevresini et bağlamıştı, iyi göreyim diye elinin tersiyle ovuşturur, bir şey batmış gibi sürekli gözlerini açıp kapatırdı. Manda gibi vücudu kıllıydı, kıvırcık saçlarıyla ensesinde birleşen kılları, şakak kemiğine kadar sirayet ederdi. Kıl yumağını andıran kulakları, bir kütüğe dikilmiş labada yaprağı gibi duruyordu. Burnu, kulaklarıyla yarış edercesine kocamandı, yüzünün yarısını kaplıyordu. Dudakları, silikon yapılmış gibi etliydi ancak alt dudağı üst dudağına göre daha kalındı. Üst üste çapraşık olan dişlerini, diş taşları istila etmiş, bakımsızlıktan sararmıştı, dişlerinin uzunluğundan dudaklarını kapatamıyordu.

Asil'in özgüveni çok yüksekti, kendini beğenir, her şeyin kendi etrafında dönmesini beklerdi. Köyünün ağasıydı, her şeyi elde edebileceğini düşünürdü. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar misali, Asil'in gönlünde de akrabasının güzel kızı Sultan vardı. Sultan, Asil'in evlilik teklifini ilk önce kabul etmediyse de, annesinin telkinleriyle kabul ederek, evlendi. Gel zaman git zaman derken cicim ayları bitmiş, Sultan hamile kalmıştı. Asil, çocuklarının hepsinin erkek olmasını istiyordu. Sultan'ın, doğum sancısından sonra dünyaya getireceği kız çocuklarının bedeli, üzerinde kırılacak sopa anlamına geliyordu. Sultan dokuz çocuk dünyaya getirmişti. Asil'in gulyabani görüntüsü duygularına da yansımıştı. Asil, erkek çocuk için kendini o kadar şartlandırmıştı ki, her doğumdan önce sürünün içinden en iyi koçu alır getirir, tam kurban edecekken, doğan çocuğun kız olduğunu öğrenince kurbanı kesmekten vazgeçerdi. Doğumdan sonra niçin erkek çocuk doğurmadın diye Sultan'ı eşek sudan gelinceye kadar döverdi. Sultan'ı Asil'in elinden komşuları olan kız kardeşi Nigar kurtarırdı. Nigar ağabeyinin yaptıklarına kızar, görümcesini evine götürür bakımını yapar, sağlığına kavuşturduktan sonra Asil ile barıştırır evlerine geri dönmesini sağlardı.

Sultan onuncu çocuğuna hamileydi. Asil'in artık ümidi kalmamıştı, her dünyaya gelen çocuk kız oluyordu. Sultan'ın hamile kaldığının üzerinden yedi ay geçmişti, Asil yine bir bahane bularak Sultan'ı adam akıllı dövdü. Asil, Sultan'a tekme tokat girdi, rast gele savurduğu tekmeler, Sultanın karnına da denk geliyordu. Asil, Sultanı hem dövüyor hem de 'Al sana kız çocuğu, al sana kız çocuğu, ben senden erkek istiyorum, sen bana kız veriyorsun, karnında ki hayırsız da senin gibi olacak, al götür onu da babana.' diyerek dövdü.

Sultan çok fena dövülmüştü, çok kan kaybediyordu, babasının evine gidecek takati kendisinde bulamamıştı, sürünerek görümcesi Nigar'ın evine gitti. Sultan'ın durumunu gören Nigar dayanamadı, öğürtüden içi dışına geldi. Kan revan içinde ki Sultan'ı iyileştiremeyeceğini düşündü, doktora götürdü. Acilde müdahale yapılı ancak başarılı olunamadı, Sultan tedaviye cevap vermedi, karnında ki bebeğiyle birlikte gözlerini ebediyete kapadı. Sultan ile bebeğinin durumu Hastane Polisi kayıtlarına geçti. Savcı doktordan otopsi raporu istedi. Raporda Sultan'ın karnında ki erkek bebeğiyle birlikte aşırı darbe almaktan öldüğü yazıyordu.

İnsanoğlu aç gözlü, gözünü bir avuç toprak ancak doyuruyor. 'Ne oldum deme, ne olacağım de.' Asil'in mantıksız erkek çocuk sahibi olma saplantısı iki masum insanın hayatına mal olmuştu, vicdanı onu rahat bırakmıyordu, vicdan azabı içinde geri kalan ömrünü tamamlamak üzere adalet tarafından hapse mahkum edildi. Asil, her ne kadar pişman olduysa da, son pişmanlık fayda etmemişti.

Özer YILMAZ