Ninni gibi bebeklerin kulaklarından içeri söylenen bir ilahiyi düşündü. "Şol Cennetin Irmakları" dedi ve sustu. Sonra nereden başlayacağını hayal etti. Hayat isimli bir "anahtar zaman" dilimini çerçevesinde nefes alıp veriyordu. Cennete kalkacak otobüslerin durağıydı burası.

Durakta beklerken gideceği yeri hayal eden yolcular gibiydi hali. Hele de ilk defa uzaklara gidecek insanlar gibi hissediyordu kendini. Oraları düşünüyor, okuduklarından öğrendiği kadar düşleyebiliyordu. Şimdi "dünya durağında" ahret yolcusu olarak görüyordu kendisini. Kitabın ayetlerini okurken karşılaşmıştı. Zemininden ırmaklar akan cennetler ibaresine. Yunus Emre de şiirinde oraya işaret ediyordu ya...

Şol Cennetin ırmakları /Akar Allah deyü deyü

Geniş ve koyu gölgeliği olan ağaçlar insanlar için mükemmel dinlenme yeriydi. Keşke insanlar böyle gölgeliklerde otururken Efendimiz (sav)'in dünya hayatı için yapmış olduğu teşbihi hatırlasalar ne iyi olurdu: "Dünya benim neyime? Dünyada ben, bir ağaç altında gölgelenen, sonra da onu terk edip giden bir yolcu gibiyim." Cennet tasvirlerini hatırlatan birçok cümle dökülüyordu aklına.
Salınır Tuba dalları / Kur'an okur hem dilleri / Cennet bağının gülleri /Kokar Allah deyu deyu

Sallanan dallar, okuyan diller, kokan güller her daim "Allah" der. Eee ne demişler "dervişin zikri neyse fikri de odur." Derviş virdini çeker ya, "Allah, Allah" diye, işte bundan mütevellit her şeyin "Allah" dediğini düşünür o. Ha, unutmayalım ki, yerdeki ve gökteki şeylerin her biri Allah'ı tesbih eder kendi dillerince. Bu açıdan düşündüğümüzde derviş sadece eşyanın hakikatine erme mertebesine yükselmiş oluyor bunları gördükçe.
Kimi yiyip kimi içer /Hep melekler rahmet saçar / İdris nebi hulle biçer /Diker Allah deyu deyu

Cennet ehlinin hali nasıl olur ki başka? Onca nimetler içinde iken yiyip içecekler, memnun ve mutlu olacaklar. Dünyada kendilerini haramdan sakınmışlar, meşru olanların bile bir kısmından uzak durmuş insanlar olarak dünyada eşi ve benzeri olmayan nimetlerin tadına bakacaklardır elbette. Ağaçlar, olgunlaşan meyveleri dallarından o güzel insanların elline bırakıyorlar sanki.

"Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. «Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e...» derler, Nahl Suresi 32. ayette. Selam, barış, huzur ve esenlikler dilemektir selam.

İdris peygamberin mesleğinin terzilik olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Hulle; ağır, pahalı manasının yanında belden aşağıda ve belden yukarıda iki parçadan oluşan elbise yani ihrama benzeyen cennet elbisesi... Onu bile dikerken dilinde Allah zikri.

"Allah'ı ne de az zikrediyorsunuz" ayetine muhatap olanların hali değildir bu. Her adımda Allah derler, işlerine besmele ile başlar, hamd ile devam ederler, şükür ile tamamlar. Cennet adamlarının işi, helal dairesinde olur, bir adım dahi olsa dışına adım atmaz.

Aydan arıdır yüzleri / Misk-ü amberdir sözleri / Cennette huri kızları /Gezer Allah deyu deyu

Cennette canı sıkılan Adem Peygamber, Havva annemize kavuşunca sıkıntısının zail olduğunu okumuştu. İnsana can, insana dost yine insandır. Hele ki cins-i latif diye isimlendirilen huriler. Göğüsleri tomurcuk gibi genç taze ve güzel... Dolunaydan aydın yüzleriyle "çok bakımlı olmalar(!)... Dudakları hokka gibi, taze gonca misal... O dudaklardan dökülen ve gönlü hoşnut kılan amber kokulu sözleriyle hem gezerler hem de hizmet ederler. Onlar dahi her daim "Allah" derler. "Kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain(tatmine ulaşır) olur" ayeti sırrınca bu güzel genç kızlar efendilerine, o takva sahiplerine gerçek sevgilinin adını fısıldamakla görevliler sanki.

Hakka aşık olan kişi/Akar gözlerinin yaşı /Pür nur olur içi dışı /Söyler Allah deyu deyu

Bu nimetlere ulaşacak takva sahibi insanların Hakka aşık olması gerekir. Hem Rabbini tesbih eder, hem de bildiği ve bilmediği günahlarına tövbe eder. Günah insanın içini karartır, hakikati örten bir karanlık kaplar insanın içini. Kalp hükümdarı doğru kararlar veremez olur. Batıl, şekil değiştirmiş de Hak'mış gibi görünebilir. Hakla batıl birbirine karışır. İşte Allah Allah diyerek zikreden kullar gözyaşlarıyla bunları temizlerler.

Ne dilersen Hak'tan dile /Kılavuzla gir bu yola /Bülbül aşık olmuş güle /Öter Allah deyu deyu
Ne istersen Rabbinden iste. Bu sahabe zamanında çok meşhurdu. Af ve mağfiret, dünya nimetleri, maddi ve manevi her türlü nimet, Sahibi'nden istenir değil mi? "Le'hül Mülk" mülk onun ondan istemeli. Rızık veren odur. Sana çalışmak için güç kuvvet ve imkan verir, eline tutuşturulan ücreti de patrona o vermiştir.

Tabii perdenin ardında ne olup bittiğini bilmeyen insan, işe koyanın, ücreti ödeyenin, maaşı verenin bir insan olduğunu düşünür ki bu dar bir düşüncedir. Önüne bakanlar öteleri göremezler. Öteleri görenlerin başında peygamberler gelir, sonra arifler, alimler, şeyhler kılavuzluk yaparlar bu yolda. Kılavuzla gir bu yola... Yoksa bazı garip hallere kanarsın da takılırsın. Niyetin nedir, vardığın yer neresi, bilemezsin. Unutma, sen bülbülsün, üstadın güldür. Gerçek aşık da o yolda sabrettikten sonra kılavuza tabi olandır.

Dedi ve hayal aleminde gaflet dünyasına açtı gözlerini. Kim mi? Tabii ki sen.