Konuşmalarının her birinde bana ilham olacak düşünceler vehmeden siyah beyaz hayranı/tutkunu koyu bir taraftar “Yazılarınızda bir ilkem seziyorum” demişti. O anda dilimden dökülen “size öyle gelebilir” sözünün ardından aklıma Yunus Emre’nin “bir ben vardır bende, benden içerü” dizesi geliverdi.
İnsanın ikilemde olması tam münafıkça bir tutum sayılabilir, diye düşüncemizi kurmaya kalkarsak derin tahlillere girdiğimizi hissedilir. Ancak bir edebiyat öğretmeni olarak, bir ilahiyatçı kadar yoğun dini literatür kullanmak istemiyorum. Yaradılışıma uygun yaşadığımda, çok rahat ettiğimi belirtmek isterim. Ne zaman ortama göre davranmak zorunda kalsam yüzümden belli olur. Yüzümü döker yine de tavır geliştiririm.
Bir duvar boyası seçerken bile yaşadığım ikilemin ruhumu katıp karıştırdığını bilirim. “Sorarsanız, sorun olur” diyerek bazen sormadan yapmayı tavsiye ederim ki bu da ikilemde kalma endişesinden kaçtığımın göstergesidir. Çözemediğim sorunları hemen öteler, sonra bir kez daha düşünürüm. Zira ikileme düşmeyi ya da orada öyle burada böyle, o zaman öyle bugün böyle diyerek reel politiğe sarılmak istemem. Şartlara bağlı söylenmiş sözlerin şartların değişmesiyle mantıklı açıklamalarına inanmak isterim.
Bir şey daha söylemek gerekebilir ikilemden kaçmak için: Bendeniz zıt kavramları, birbirini tamamlar biçimde kullanma konusunda mantığımın maharetli olduğunu belirtim zaman zaman. Ağlarken gülmenin tadı acının lezzetini hissetmek gibi bir şey.
Yine Kitab’ın anlamına dayanmak isterim.“Eğer yerde ve gökte Allahtan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu. O halde Arşın rabbi olan Allah, o müşriklerin asılsız yakıştırmalarından münezzehtir” (Enbiya 22)
Kesrette ki vahdeti yakalamanın derdindeki bir insanın ikilem yaşaması onu kahreder, bunalımlara kapı aralar. Bu zat ya meşrulaştırmak ister ya mazeret bulur ya da gerekçeler sıralar. Bile bile ikilem yaşamak istemez.
Hz. Mevlana bir hikaye anlatır bize: Usta, çırağa; “Oğlum dolaptaki şişeyi bana getir” der,çırak bakar ki dolapta iki şişe vardır. “Usta, dolapta iki şişe var” der. “Oğlum, bir şişe var, git getir” deyince çırak, “Usta iki şişe var” diye direnir. “O zaman birini kır diğerini getir” buyurur usta. Şişeyi kıran çırak ortada bir şişe göremez. Meğer çırak şaşı imiş.”
Baktığı yer ve bakış açısı farklı olanlar, nasıl davranacaklarını bilmeliler. Adam bağırmış “yolun karşına nasıl geçebilirim?” karşıdaki adam “zaten karşıdasın” diye cevap vermiş.
Zıtlıklardan ahenk çıkarmaya çalışan bir edebiyat öğretmeni olarak bunu başaran öğrencim Ramazan Sevinç’’in yazısı ile bitirelim.
BLACKWHİTE
Renklerin uyumu, uyumluların rengi; siyahla beyaz…Zıtlıkların buluşma noktasıdır… Yan yana durması mümkün olmayanların ilham kaynağı siyahla beyaz
İyiliğin içindeki kötülüğün, kötülük içindeki iyiliğin resmidir uzak doğulara göre siyahla beyaz.
Ademoğlunun tende ve kalpte farklılığının ölçütüdür siyahla beyaz. Zengin ile fakirin,ezilenle ezenin ayrımıdır siyahla beyaz. Siyah yılların birikim ve deneyiminin rengidir. Ancak beyaz apayrıdır. Beyaz siyahın talebesi bile olmaz. Misal, yerin metrelerce altından çıkarılan kömür siyahın tecrübesini,milyon yıllık olan elmas ise beyazın ve parlaklığın yaşanmışlığını anlatır. Siyah ciddiyettir,samimiyettir. Beyaz,saflıktır,ruhsal yöneliştir. Bir cenazeye katılanlar samimiyet ifadesi olan siyah giyer,merhum ise yanından saflık ve ruhsal yönelişle katılır seremoniye. Kahvaltıların ayrılmaz ikilileri siyah ve beyaz. Zeytin ile peynirin vazgeçilmezliği siyahla beyazın vazgeçilmezliğidir. Tıpkı bütün aksiyonlarda olduğu gibi. 70’ler 80’ler insanının hayata bakış rengidir siyah beyaz. Göklerin,ringleri,kalplerin ve de futbolun şampiyonudur siyah ve beyaz. Bulutlu havalarda bereketin habercisidir siyah. Mürekkep ile beyaz boş sayfaların raksıdır siyahla beyaz. Bu yazının mimarlarıdır siyahla beyaz. Edebiyata bendenizden katkıdır siyah beyaz.”