Doğru değil, diye kestirip atmak mümkündür. Ancak kısılmış gözlerimizle ufak bir gözlem ve ardından ellerimizin arasındaki mübarek başımızla biraz düşünürsek pek de mümkün değildir bu. "Siyaset konuşmak" korkulacak bir şey değildir lakin siyaset konuşmaya yüklenecek anlamlar çok daha önemlidir.

Sınıfta böyle bir konuyu konuşmak doğru değilken konuşmamak mümkün değil. Siyasi görüşünüzü belli edecek her hangi bir kelime onca cümle arasında kendine yer bulacaktır. Fazla politize olmuş bir zihin bunu çabuk fark edecektir.

Evvelen şunun altını çizelim:

Konuşmak, anlaşmak için ilk adım olduğundan, doğru ve ilkeli konuşmak gerektiğini bilmek gerekir. Aynı zamanda her insanın bir dünya görüşü olacağının ön kabulü de kişiyi rahatlatır. Bundan sonra bildiklerimizi gözden geçirebiliriz.

Bazıları politika ile siyaseti aynı şey sanıyor ve politikanın kelime anlamını da siyasete yükleyip yorumluyor. Türk Dil Kurumu sözlüğünde politika maddesinin üçüncü anlamını kullanır ki bu da "bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme"dir. Yani karşısındakine uygun yalanlar söyleyip oyunu almak ve kendi yoluna bakmak olarak anlayanların anlayışlarını düzeltmek gerek.

Aynı sözlükte "siyasetin" ilk anlamı "politika" iken ikinci anlamı ise "devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış"tır.

Yıllar önce siyasete yakın durmuş bir liseli öğrenci olarak "siyasetin" diğer ilimlerin en saygılısı ve diğer ilimleri etkileyen bir yapısı olduğunu dinlemişimdir katıldığım konferanslarda.

Siyaseti, politikanın anlamı ile birleştirip bir de partiler ve siyasi adamlara indirgendi mi konuşulması anlamsızlaşıyor! "Bunlar konuşulmadan siyaseti konuşmak da mümkün değil" diyenleri duyar gibi oluyorum. Evet, hakikat budur.

Cümleleri dudaklarımız arasında sıralarken beynimizin ortasında gezinen anlamları okumaya çalışıyoruz. Bu çabamız sınıfta oluşumuzdan kaynaklanıyor. Arkadaşlar arasında olsak, ya da bir partinin gençlik kolları lokalinde olsak ya da bir kahvehane de olsak veya evimize gelen arkadaşlarla birlikte bulunsak kalbimizdeki dilimizde, dilimizdeki kalbimizde olacak zorlanmadan konuşacaktık. Sevdiklerimizi yüceltecek, karşı tarafa vurun abalıya hesabı kelimelerimizle dövecektik belki de.

Biz liderlerimizin ve gurubumuzun hatası görmek istemeyen bir milletin evlatlarıyız. İçinde bulunduğumuz -ki buraya nasıl geldiğimiz de ayrı bir hikayedir- gurubun dediği bizim dediğimiz gibidir. Farklı düşünür ve söylersek kendimizi dışlanmış ve samimiyetsiz hissedeceğimizden onlardan farklı olmaya gücümüz yermez.

Sevdiğimiz insanlar -babamız, hocamız, dostumuz, arkadaşımız- her kimse o davet etmiştir, o ikna etmiştir biz de artık bundan sonra bir savaşçıyızdır. Artık o muhabbetin bir adamıyızdır. Ne verirlerse okuruz ve grubun içinde seçkin bir hale geliriz. Oradan sınıfa geldiğimiz de artık öğrenciden ziyade politize olmuş bir kafayla öğretmenleri dinler çevremizdekileri o cümlelere göre değer biçeriz.

Siyaset konuşurken gençliğin verdiği heyecana yenilip de kendini farklı ifade ederse yanlış anlaşılacaktır, bu da onu rahatsız edecektir. O yüzden siyaset konuşmak istemeyiz. Lakin bu mümkün değil diyoruz. Zira okulların yapısından, ders kitaplarından, müfredatın içeriğinden daha nice ince işlere kadar yönetmelik çıkartanlar, maaşın miktarını belirleyen hep siyasal mekanizmadır. "Bu yolları yapanlardan Allah razı olsun" diyen iktidar yanlısı; "Bu yolları yapanlardan Allah razı olsun ama..."diyen en azından ılımlı ve insaflı muhalefettir. Bunlar kimseyi rahatsız etmemelidir.

Okullarda seçimler oluyor, okul başkanı seçiliyor, öğrencilerde oy kullanıyor. Dolayısıyla "siyasetçilik" oynuyor öğrenciler. Bu, "okul başkanı seçme" uygulaması bile "uygulamalı siyaset dersi"dir. Gençlerimiz siyaseti konuşmanın darlığını fark etmiş ama siyaset konuşmamak adına siyaset yapmaya karar vermişlerdir.

Demokrasi savaşımın ilki basamağını okul başkanı seçimleridir. Biz konuşmadan iş yapanlar olduk da haberimiz mi yok acep.