“Ne alakası var?” demişti genç şair arkadaşım şiir ile şahsiyetin? Başlığı bendeniz attı, o da bir soru çaktı? İşin yoksa, “şiir ile şahsiyet inşası” arasında bağlantı kurmaya çalış. Tabii tüm bu çabalar “Genç Kızın Şahsiyet İnşası” seminerleri için düşünülmüş konular? Derdimiz büyük, “bu dava hor, bu dava büyük” diyen Üstad Necip Fazıl gibi düşünmeliyiz. İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı
Geleceğimizi onarmak ve inşa etmek çabası içine girmek durumundayız. Bütün meselemiz bu olmalı. Okullar açmak, akıllı tahtalar kullanmak, tablet dağıtmak vb. çoluk çomak oyunlarını geçmiş olmalıyız ve bunlara takılmamak zorundayız. Bunlar, zemini düzlemek için yapılması gereken maddi bir boyut belki. Ancak şahsiyet inşası -ki batılılar ona kişisel gelişim der- çok daha önemlidir. İslam fıtratı üzerine yaratılan bu gençler, batılın saçma sapan fikirleri karşısında tarumar olmuş anlayış ve inançlarıyla yaşadıkları bu hayatı tekrar inşa etmek istemiş olmak durumundalar. Hangi malzemeyi kullanmalıyız, ne zaman, neyi vermeliyiz? Tüm meselemiz bu olmalıdır. Zalim insanlar, gençlerimiz üzerinden hem para kazanıyor hem de kendi inançlarına dahil edemeseler bile İslam inancından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse başını, iki diz kapağına;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?
Demek ki, bu hal neyin nesi diyecek, zamanını sorgulayacak, vaktini buna ayıracak ve yaratılışı ile uyumsuz olan bu çirkin hallerden rahatsızlığını dillendirecek bir gençlik lazım. Bu topraklarda böyle gençler her daim var olageldiğini bilerek konuşmak lazım. Bu konudaki acı ve ızdırabı yüreğinde hisseden sivil toplum kuruluşlarımız gençlerimiz için daima çalışıyorlar. Düşünce dünyasında çağını sorgulayan bir genç Hz. Peygamberin (sav)otuz dokuz yaşlarını yaşıyordur. Sosyal bir sorumlulukla içi yanıp yakılan bu insanlar, büyüklerinden emanet aldıkları ilim ve şuur meşalesini tutuşturacaklardır. Kopmayalım ve şiir ile şahsiyet konusunda düşünmeye çalışalım. Şiirin işlevini bir düşünmek gerekiyor öncelikle. Edebiyat tarihimize göz gezdirdiğimizde çeşitli zihniyetler görürüz. Özellikle yönümüzü batıya çevirdikten sonra Tanzimat Dönemi ile başlayan o süreçte sıkıntılarımız çok büyümüştür. İslam gibi ilahi bir nimet Müslümanların dertlerine çözüm olmamış veya olamamış gibi batının/batılın uzattığı fikirleri kabullenmeye başlamışız. Batını teknolojik gelişimi, savaş meydanlarındaki galibiyetleri, ilmi gelişimleri -ki ben bunların çok da doğru olduğuna güvenemiyorum- bizim şairleri, düşünce ve siyaset adamalarımızı etkilemiş. Batılı olmaya özenen ile yeni bir anlayışla kendisi olmaya çalışanlar arasında zihniyet farklılığı oluşturmuştur. Zihniyet farklılığı insanın iç dinamiklerini programlamada etkili olmuştur. İbrahim Şinasi ile başladığı kabul edilen çizgide Namık Kemaller, Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret, biraz farklılaşarak gelişen Nazım Hikmet vb. yol alırken; Muallim Naci, Mehmet Akif, Necip Fazıl ile gelişen diğer bir çizginin yolcuları olmuştur. İşte “bir yol” üzerinde giden insanların hayat, ölüm ve dünya ve dünya işleri hakkında geliştirdikleri zihni argümanlar bir şahsiyet olarak biçimlenmiştir. Bugünün gençleri de kendi kimlikleri bunlar üzerinden kurmaya ve kurgulamaya çalışıyorlar. Bayraklaştırırmış şairler birer şahsiyet abidesi gibi gençleri büyülemiş. Meşhur şiirleri yol haritaları olmuş. Ruhumuzun besleneceği “güzel anlamları” gençliğin “şahsiyet inşasında” kullanmak gerekiyor. Bazen şiirler kutsal davamızın en büyük haykırışlarını ifadeye memur oluyorlar. Dava şiirlerinden ilham alan genç ruhlar yoldan geri kalmayacak ve heyecanları sönmeyecektir asla, diyorum.