Gurbet diyarındaki sürgünü nihayete erip sılaya kavuşan ümmet çapındaki büyük mütefekkir ve diriliş şairine el-fatiha... Kavuştu, ey sevgili diye hitap ettiği en sevgiliye... Oğullarını batıya gönderen ve altı evladını batının her türlü günahı içinde kaybedişini tabiatın dilinden haber alan bir babanın küçük yetimi, yedinci evladı... Batı kapılarına kavuşmasından ve nurlu bir sütuna evrilmesinden yıllar sonra bitirdi sürgününü.

"Birbirinize düşman olarak inin oradan aşağıya" emri ile cennetini yitirip kambur ve engebeli hatta kirli ve kavgalı dünyadan pılını pırtını toplayıp göç etti sılaya. Yeryüzüne düşmüş ve etrafa şaşkın şaşkın bakan bir çocuk hissiyatını hiç kaybetmeden yazdı. Olmuş olanda ki hikmeti kavrayacak bir akılla gönlüne düşen her ilahi nameyi nakş etti satırlara. Satırlardan sadırlara yani göğüslere aktı mana.

Söz, ruhundaki/anlamındaki etkisini hakikat ile buluştuğunda hissettirir muhatabına. Söz, bir eylem ile desteklendiğinde ok gibi saplanır vicdanlara. "İşte sözünün eri bir adamın kendisi budur" denir, işaret edilerek onca insan arasından. Şimdi biz de insanların önünde düşünce ve davranışlarıyla dimdik duran üstadı uğurluyoruz taht misali musalladan. Devlet makamlarının dahil layık gördüğü her türlü ödüllerle teselli olmayan bir yürek sahibidir bu kelimelerin konuğu.

88 yıllık ömür şimdi bir varmış bir yokmuşa dönüştü. Onun gibi üstadlar bir daha gelmez hüznü ile avunmak istemiyorum. Zira yaradan Allah kullarını, her çağın dilinden vahyin manasını haykıracak diriliş erleri var edecektir. Geçiş dönemi sayılabilecek dönemde Diriliş neslinin mimarı olarak üstad Sezai Karakoç elbette ki yeri doldurulamayacak kadar değerli ve kıymetli. Lakin son bulmuş değildir önden gidenlerin kafilesi. Önden gidenler, ön açıcı olur vakti geldiğinde. Tıkamaz kimsenin önünü ardını, sağını solunu.

Hem onlar inşa ettikleri kavramlarla açacaktır yeni neslin ufuklarını. Zihnindeki ışığın meşalesini, fikir çilesi çekmiş üstad Necip Fazıl'ın nefesinden kapmış. Hem üstadını takip etmiş hem de kendi iklimini deruhte etmiş. Büyük Doğudan yaktığı çırayı Diriliş neslinin eline tutuşturmuş. Karanlık çağları aydınlatacak anlamları inşa ettiği kelimelerin alevinden beslenmiş.

Yakıp yıkan nazarlardan ilham alarak kaderin üstünde bir kader vardır demiş. Şairlerin sözü bitmez, şairler hakkındaki sözler de bitmez. Gönlünü vahyin ilhamına açmış, yüzünü halkına dönmüş şairler her daim hakikati haykıracaktır. Susmayacak diller onların katındadır.

Sezai Karakoç'un devrinde yaşamış olmaktan duyulacak memnuniyetin ardına gizlenmiş; yüz yüze gelemedim oturup bir muhabbet edemedim pişmanlığını biliyorum. Daha önce üstad Kadir Mısırlıoğlu'nun vefatının ardından da da aynı şeyi hissetmiştim. Sonra kendime bir teselli ürettim. Eğer kitaplarını okuyorsan, fikirlerini paylaşıyorsan mücadelesine omuz veriyorsan zaten hep berabersin.

Dillere destan Mona Roza şiirinin hikayesini anlattığımızda gençlerin dudakları uçukluyor. "Mezuniyet gününde okunan şiirin kime yazıldığını herkes bilmiş ama ismi beş dizelik bent halinde yazılmış nazım biriminin ilk harflerinin toplamında gizli olduğunu bilememiş. Sonra kız başkasıyla evlenmiş ama şair hala bekardır." cümlem bitince bakışlardaki anlamı okumak hiç de zor değildi.

Masal ile başlar yolculuğunuz sürgünler başkentine vasıl olursunuz. Sonra Monna Roza'yı görürsünüz. Hızırla kırk saat başlamıştır artık. Diriliş Neslinin Amentüsü''nü terennüm edersiniz. Yitik Cennetin özlemini duyarken İslam'ın Dirilişini de özlersiniz.

Allah rahmet eylesin, kabri nur ile dolsun.