"Hocam mahvettiniz beni.. ağlayarak okudum" diye yazdı ilk mesajını genç öğretmen. Sonra ikinci mesajı ekledi, "Nasıl güzel duygulu yazmışsınız, okurken ben de o günlere gittim."

Gönülden gelenler coşkun bir sel gibiydi: "İyi ki denk gelmişim size, iyi ki hocam olmuşsunuz da muhabbetinizin muhattabıyım şu an. Çok mutlu oldum" mesajı ile duraksadı genç matematikçi.

Ardından kendini hocaların hocası makamında görmeye hak kazanmış bir öğretmen olarak cevabi mesajını okudu hocasının. "Muhabbettendir her şey..."

Evet, genç Matematik öğretmeni hakikaten çok sevinmişti. Bitlis'e tayini çıkmadan önce çalıştığı özel okuldaki öğrencileri LGS'den sonra genç matematik öğretmenine "Ahmet Taştan'ı tanıyor musunuz" diye mesaj atmışlardı.

"Hocam, o sınav esnasında hatırlamış hem de çocuklarıma sormuşsunuz beni" cümleleriyle sevincini teskin etmeye çalışırken "Müsaade ederseniz paylaşmak istiyorum" diye izin koparınca mahvettiniz beni dediği ve gözyaşlarıla okuduğu mektup-hatıra karışımı yazıyı paylaştı instergam durumunda.

"Sevgili Öğrencim,

Öğrencilerinin bulunduğu bir sınıfta, LGS için görevliyim. Daha önce çalıştığını bildiğim bu özel okulda -bir ihtimal deyip sordum- "Matematik öğretmeni SelinTerkin dersinize geldi mi?" diye. "Eveeet, matematik öğretmenimizdi" derken biri, diğeri de "Bizim de sınıf öğretmenimizdi, Bitlis'e gitti" dedi.

Ben de "Hocaların hocası mı oldum şimdi deyiverdim, içimden..." Evet, yaş kemale erdi, yüce dağlara (başıma) ak karlar yağdı, meslekte 25 yıl mazide kaldı. Hocalarımın çocuklarını okuttuğum meslekteki ilk yıllarım geldi aklıma.

Yine hüzün bulut bulut oldu hatıra yağmurları çiseledi duygu yüklü yüreğime. Hafifçe nemlenen gözlerimi gizledim. Zaten kimse bana bakmıyordu lakin "adam milletiyiz ya" doğal olarak gelişen bir gizleme çabası işte.

Aslında "nice bir zamardır iç dünyamızda olanları gizlemiyor muyuz?" diye bir cümle üzerinden yürütmek istemiyorum kelime katarımı.

Şiir okumayı seven ve bunu bütün ruhu ile icra eden düz saçlı ve sevgi dolu bir öğrencimi hatırlıyorum liseli yıllardan.

Zaman, kısacık bir tarih şeridi gibi hızla geçip gidiyor gözümün önünden. Onu, beyaz tahtanın önünde matematik anlatırken düşünüyorum. Zihnimin uzak köşesinde Zeki Konukoğlu Öğretmen Lisesinde doludizgin alkışlar toplayan şiir okuyuşları canlanıyor.

Formülleri yazmayı yarıda kesip tahtanın kıyısına ilhamla "Hayat= Şiir yazıyor. Sonra şiir, gurbetten sılaya dönenlerin gönlündeki özlemle geliyor. Dudaklarından gayri ihtiyari

"Yaradan Rabb'imin adıyla okudum.

Ey Muhammed seni okudum.

Okudum çoğaldı harflerim, ırmaklarım, yıldızlarım

Doğduysam Muhammed'e doğdum

Gelirsem Muhammed'e gelirim

Aşıksam Muhammed'e aşığım

Ölürsem Muhammed'e ölürüm."

Çocuklar duymaz o fon müziğini ama beyaz önlüklü başörtülü sevgisi yüreğinden coşup taşan matematik öğretmeni her vurgusunu bilir ve bülbül gibi şakır da şakır. (yarın devam edecek)