"Muhabbetini kuracağımız mevzu, anlatmakla bitecek değil" diye başladı söze, muhabbetin adamı. Sonra tüm heyecanıyla soluk soluğa devam etti.

"Sevgiden bahsedeceğiz, ama sevginin Allah için olanından. Gönlümüzü o tarafa doğru koyacağız, ondan söz ederken... Ya hocam, ne var! Allah için seni seviyorum deriz biter, demekle biter mi bu iş? Acaba o kadar kolay mı?

Konuya girmeden önce, Allah'ın dışında başka hangi niyetle sevilebilir ki bir insan. Bu da belki bir soru olarak zihnimizin bir kıyısında kalmalıdır. Allah'tan başka hangi sebeple bir insan sevilebilir? Düşünüyorsunuz; bana bir menfaati varsa, bana yarenlik yapabiliyorsa, efendime söyleyeyim, benim çıkarlarıma uygun davranıyorsa, benim keyfime/zevkime itiraz etmiyorsa... Varmış demek ki... Nefsime hoş geliyor onunla arkadaşlık yapmak; güzel bir kız, çalışkan biri... Ne bileyim paralı biri yani, gibi çok değişik sebeplerle de sevilebilir.

Heyecanlı girişten sonra sözünü sağlam bir limana çekti. Sahil-i selametin orada olduğunu biliyordu ve muhabbetin meşkine daldı.

"Üç özellik vardır ki diyor, Peygamber Efendimiz, "bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını alır. İmanın tadını tadar. Bu, tatmak kelimesi var ya özellikle düşünmeniz lazım. Tatmak, ne demek? "Tatmayan bilmez!" der büyükler. Tatmayan bilmez yani yaşamış olmak, tecrübe etmiş olmak gerekiyor. Anlatma ile halledilecek bir mevzu değil bu. Hani Nasrettin Hoca demiş ya, bana eşekten düşeni getirin. Niye? "Benim halimi en iyi o anlar çünkü."

Mesela lezzetleri tarif edemezsiniz. Bal gibi dersiniz. Balı tatmış anlar bunu. Zehir gibi acı dersiniz, acı biber yemiş biri anlar bunu. Lakin acıyı tatmamış birine anlatamazsınız. Köre renkleri anlatmak gibi bir şeydir bu. O yüzden "tatmak" kelimesini derin düşünmek ve içselleştirmek maksadıyla söylendiğini bilme gerekiyor. Buna benzer "Her nefis ölümü tadacaktır" buyuruyor Rabbimiz.

Evet, imanı tatmak gerek, bilmek değil. Bilmek akıl işi, cümlelerin anlamları zihinde kavrama işi ama, "tatmak" yürek işi, gönlün ameli... Allah resulünü, herkesten fazla sevmek... Bunu yaptığın zaman, herkesten fazla sevdiğin zaman imanın tadını alıyorsun. Buradaki mevzu imanın tadını almak. Çeşit çeşit eylemle imanın tadını almak niye bu kadar önemlidir?

Çünkü bir ömür imanla yaşayacaksın, binbir farklı davranışını imana bağlayacak ve imanla yaptığında tüm niyetlerin tüm amellerin anlamı da ulvi olacaktır. İmansız eylemlerin de anlamı farklı olacaktır yani.

Mademki bir ömür boyu bu inançla, bu imanla yürüyeceksin o zaman onun tadını almanız hücrelerine kadar hissetmeniz gerekiyor. Peygamber Efendimizin buyurduğu kadarıyla da "iman yıpranır" diyor. İman zedeleniyor yani... Peygamber Efendimiz "gelin" diyor "imanımızı cilalıyalım." Nasıl? "Kelime-i tevhid ile, zikirlerle" diyor.

İmanın, bir fidan gibi her daim genç, rüzgar karşısında dik durabilecek biçimde olmalı, kırılmamalı. Kırılma ihtimaline karşı korumak gerekiyor. Mesela bir yazarımız, iman ateşe benzer, diyor. İman ateşe benzer, nereye dokunursa, her şeyi kendine çeviriyor, diye yazmıştı. Çok beğenmiştim bunu. İman her şeyi kendine benzetir. Yakar ve ateş haline getirir. Yakamıyorsa kavurur, eğer kavuramıyorsa sönmüş bir ateştir artık.

İmanlı olarak siyasete bakmak, ticarete bakmak, akrabalık ilişkilerine bakmak, eğitime bakmak hepsi bambaşka bir noktaya bağlar sizi. Herkesin çok güzel dediği şeye "bir güzelliği yok, çünkü dünya ahiret faydası yok, diyebilirsiniz.

İmanı korumak, nefsin onca hilelerine karşı... İmanlı gidebilmektir derdinizin adı. Son nefeste "la ilahe illallah" diyerek imanı muhafaza etmenin mücadelesidir Allah ve resulünü herkesten fazla sevmek. Sevginin neler yapabildiğini dağları delen Ferhat'a, sahraların sıcak kumlarında yuvarlanan Mecnun'a bakabilirsiniz. Aşıklara bakıp sevginin neler yapabileceğini görmek çok anlamlıdır.

Şuraya git gel desem zor gelebilir. İstemediğin için zahmetli olur ama sevgiyle, muhabbetle yürü desek bütün zorluklar kolaylaşır. Allah için sevdiğin zaman ne olur? Allah için davrandığında muhabbetin tadı başkalaşır.Allah için sevdiğinde kardeşini kötülüklerle baş başa bırakmaz elinden geldiği kadar yanlıştan, hatadan vazgeçirmeye çalışırsın, dedi ve bitmeyecek muhabbetin sonuna üç nokta koydu sözün sahibi.