Aslında her şey olduğu gibi dümdüz anlatmalıyım. Bu sene edebiyat dersinin yanında Sevgili Peygamber Efendimiz (sav)''in Hayatı dersi anlatmak için uhdeme tevdi edilmiştir.
Ben bir edebiyat öğretmeni olarak acaba İslam Tarihini anlatabilir miyim? Peygamber Efendimiz (sav)'in hayatını öğrencilerin karşısında hakkıyla anlatabilir miyim diye düşünmedim hiç...
Çünkü hayatta en çok bahsetmekten keyif aldığım kişi O (sav)'di. Hatta sınıfın birinde "bu derste sevgilimden bahsedeceğim, gürültü patırtı yapmanızı ve ilgisizce davranmanıza dayanamam" dedim. O gönüllerimizin sultanı, başımızın tacı, dünya ahiret yol göstericimizken.
Evvelemirde "niçin Onu (sav) anlatmamız gerektiği konusunda altını sevebileceğim 3-5 cümleye yer vermem gerekiyordu. Gençlerin diline yakın olsun diye "bu dersi size kim itledi ya da kim kilitledi deyiverdim. Çocuklar da "hocam biz seçmedik, paket programın içinde vardı" deyip kabul etmek zorunda kaldıklarını söylediler. Seçtiklerine seçeneklerine bin pişman olabilecekleri bir ders ile başbaşa kalmış olmalıydılar.
Bugüne kadar "Peygamberimizin seviyoruz, Rabbimizi seviyoruz" demelerinin hakikati ile karşılaştıklarında belki ürkebilirlerdi. Aslında bu dersin anlatılması ile alakalı arka plan gerekçelerini tek tek sıralamak gerekiyordu. Öyle de yaptım.
"Niçin Hz. Peygamberin Hayatı dersinin işlemek zorundayız?" sorusunu gönülden en doğru biçimde cevaplamalıydık. İnsan yaptığı şeye inanırsa daha gerçekçi, daha hakikatli, daha dürüstçe bağlanabilir ve gereğini yerine getirebilirdi. Bu sebeple zihin planında ikna etmeye çalışmak gerekiyordu genç beyinleri.
Bu okulda niçin Gazi Mustafa Kemal'nin hayatı anlatılır? Anlatmayalım ne gerek var? Her konunun içine serpiştirilmiş onca cümle, onca bilgi olmasın hatta hiç anlatılmasın onun hayatı denebilir mi? O Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Kurtuluş Savaşı'nın yol göstericisi olarak kabul edildiği müddetçe mutlaka anlatılması gerekiyordu.
Akılların kabullendiği bu gerekçeden sonra Hz. Peygamberin Hayatını anlatmanın Müslüman oluşumuza dayandığı da bir gerçektir deyince herkes kavramıştı neden anlatması gerektiğini...
Sonra bir edebiyatçı olarak ben, bu işi yapacak ehliyette miyim, sorusunun cevaplanması gerekiyordu. Tamam Hz. Peygamberin Hayatı dersi olsun, ama bir edebiyat öğretmeni bu dersi verebilir mi sorusunun şüphelerini de kaldırmak gerekiyordu. Hangi okuldan mezun olduğumu ve konu ile alakalı hangi kitapları okuduğumu tek tek sıraladıktan sonra o iddialı sözü zikretme durumunda kaldım "Otursam hiçbir yere bakmadan bir kitap mahiyetinde bilgi aktarabilirim..."
Haftan iki saatinde sevgiliden bahsetmeyi kafaya koymuş biri olarak "Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim" ilahisini karaoke olarak ekrana yansıtıp hep birlikte söyletecektim.
Derse başlamadan önce "ismim anıldığında bana salavat getirmeyen insanın burnu yerde sürünsün" hadis-i şerifinin şerrinden emin olmak için ayakta saygıyla, huzurla, sükunetle ve huşu ile üç salavat getirecektik.. Şimdi Allah'ın ve meleklerin üzerine salavat getirdiği bu mübarek insanı dilimizin ve gönlümüzün kabiliyetini çerçevesinde anabilirdik.
"Bütün yollar sevgi ile açılır, bütün mesafeler sevgi ile kapanır, bütün zorluklar sevgi ile katedilir, zor kolaylaşır, ağır hafifler, zahmet rahmete döner, kibir kaybolur tevazu başlar, varlıktan ve benlikten çıkılır yokluğa kanat açılır...
Herşey sevgiyle olur. Seversin, güvenirsin, bağlanırsın, teslim olursun...." Cümlelerini söyleyecek derse vakitler vardı. O derste "kişi sevdiği ile beraberdir" diyecek, idamdan önce iki rekat namaz geleneğini başlatan Zeyd Bin Desinne'den bahsedecek ve müşriklerin " Sen Medine'de ailenle beraber otursan Muhammed de burada senin yerine idam edilse... İster misin?" teklifine imanıyla kükreyerek "Değil benim yerime idam edilmesini, Medine'de ayağına bir diken batmasına bile razı olmam" deyecek ve ölüme teslim o sahabeden daha sonra bahsedecektim.
"Anam babam sana feda olsun ya resulallah" diyen sahabeyi... "Seni nefsim hariç her şeyden çok seviyorum" diyen Hz. Ömer'in o çıkışını "Beni kendi nefsinden daha çok sevmedikçe gerçek iman ulaşamazsın" cevabımı aldıktan sonra "Şimdi seni kendimden de çok seviyorum" deyişini bir sonraki ders anlatacaktım.
Bütün bunları anlattıktan sonra Payitaht Abdülhamid dizisinden Peygamber Efendimiz (saç)'i rüyasında gören iflas etmiş tüccarın II. Abdülhamid'e "Peygamberimiz dedi ki Hamidimiz'e söyle" sözünü dört defa söyletip dört kese altın almasını bir sonraki ders seyrettirecektim tabii sınıfın karşısında gözyaşlarımı tutabilirsem.