İnsanda iki şeyin beklentisi bir araya geldiği zaman, kendisi olmaktan çıkıverir. Kendisi olmaktan çıkan adamın yapacağı şey isyan etmektir. İlk isyanı ise kendisinedir.

Kendi kendine bir hukuka başvurmaya kalksa, hakikati göremez. Bu yüzden birisinin ona "Senin halin isyan." diyerek doğruyu beyan etmesi gerekir. İsyankara, bu doğru beyan edildiği zaman verdiği ilk tepki "Beni anlamıyorsun." olur.

Sendeki isyanı senle anlamaya kalktığında, nefsinin senden ne istediğine bir bak.

Nefsinin senden istediklerini bir kağıda yan yana sırala. En uç noktalara kadar hayallerin, fantezilerin, düşlerin, düşüncelerin... Hepsini yan yana koy. Biraz zaman geçmesini bekle. Karnın tok, aklın rahat, sırtın pek olsun.

Bütün bunları karşına aldığında yeniden düşünebileceğin değil, yeniden değerlendirebileceğin bir zamana mecbur eyle kendini. Hiç kimseyi odana alma. Tek başına nefsini hakimiyetin altındaki bir varlık olarak düşünsen bile, bu andan itibaren nefsinin senden istediklerini çılgınlık olarak adlandırmak isteyeceksin.

Bu çılgınlığın üstesinden gelebilmek için iyi bir isyan kılavuzu gerekir. İnsan iyi olarak da isyan edebilir. Bunun adı da başından beri bahsettiğimiz üzere sözüm ona bir isyandır. Nefsin çılgınlığına karşı hakikate ermek isteyen bir yüreğin çırpınışını yeniden beyan edebilmek, nefsi ezip dizginleyebilmek için nefse karşı bir başkaldırı gerekir. Bu başkaldırı vatan toprağı gibi vücut toprağını korumak ve benliğine ait olan Nefhai İlahiye'nin mücahedesini vermek üzerinedir.

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in savaştan dönerken "Şimdi küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz." dediğini unutmamak gerekiyor.

Savaş meydanında şehadete koşan, gazi olarak evine, çocuklarına dönen Sahabei Kiram, Resulü Kibriya Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz'in bu sözüyle irkildiler. Çünkü yolun ilerisinde daha büyük bir düşmanın kendilerini beklediği düşüncesi oluşmuştu.

Gerçekten de yolun üzerinde daha büyük problemler oluşturacak olan ve savaşılması gereken nefsi emmare vardı.

Nefsi emmareyle mücadele etmeyen insanın savaş meydanlarında başkaldırısını, vatan savunmasını hakikat itibariyle beklemek mümkün değildir. İmkan dahilinde olmayan bu unsurlarla insanı hakiki insan olmaktan alıkoyan nefsi emmareye karşı yapılan savaş bu manada isyan olarak algılanamaz.

İlla isyan etmek istiyorsan bu noktayı savaşa döndürebilirsin. Bunun için sistem kurgusunu kavramak zorundasın. Sistem iki ana parçadan oluşuyor. Nefsi emmareyi ezip geçebilmen ve şeytanın tuzaklarından kurtulabilmen için hem aklı selim hem de kalbi selim olmak zorundasın. Sistemde selamet, tek başına durgunluk anlamında değildir. Selam, dosta verilir. Selam, yolda verilir. Selam, her şeyin bozulduğu yerde insanları rahatlatmak ve bir an için Rabbini hatırlatabilmek için verilir. Akıl ve kalbin dengeye getirilebilmesi için selamet gerekir.

Selamet, bu mücahede de rahatça savaşabilme imkanıdır. Savaş ne kadar zor olursa olsun, elindeki kılıcı rahat tutabilmen için bu kılıcı çok defa kaldırmış olman gerekir. Bunun içinse secdelerde boyun eğmek gerekir. Rükuda eğilmek gerekir. Oruçla açlık gerekir. Dilin Zikrullah'la yorulması gerekir. Sabahlara kadar Rabbini anmak, O'nu andıkça Müminlere dua etmek gerekir. Bunları unutunca kendindeki isyan hakikatinin farkına varamazsın. Varamadıkça sona gelirsin. Sona geldikçe başa dönmek istersin. Başa döndükçe hakikati kaybedersin. Kaybettikçe kazanacağını düşlersin. Kazanmanın mümkün olmadığı yerde yeniden imkanlar olsun istersin. İmkanların tükendiği yerde kendini arar, kendini bulursun. Rabbi buldum zanneder, Rabbe haşa yaptığın hata ve günahlarla bilmeden üstü kapalı isyan edersin.

O halde dön bir bak.

Selam verdiğin sen misin yoksa Müslüman kardeşlerin mi?