Gündemde Paris’teki olaylar var. On iki cana sıkılan kurşunlar dünya liderlerini buluşturan bir çağrıydı sanki. Film gibi geliyor bu uygulamalar. Gerçek olayları beyaz perdeye o kadar realist yansıtıyorlar ki hangisi gerçek bazen şaşırıyorum.
Diziler adeta bir maske… Dedikodularımızı izlediğimiz dizi kahramanları üzerinden yapıyoruz artık. Dedikodu damarımız ölmüş değil ama sanal adamları konuşmanın da pek günahı olmaz herhalde. Dizilerde izlediğimiz kumpasları, haberlerde de izleyince/dinleyince, insan şaşırmıyor değil. Bilinçaltında dizilerin kahramanları rol değişimi yaptığında haberlerdeki gerçekleri ile örtüştüğünü görüyoruz.
Kötü niyetli adamlar senaryo yazıyorlar, kimi nasıl harekete geçirdiklerini, kimilerini de nasıl kışkırttıklarını anlatıyorlar… Seyredenler o kadar aptal değil ya, bağlantıyı kuruveriyor. Aradaki tek fark biri gerçek, diğer sanal diyesim geliyor. Ancak bazı kolikler, sevdiği karakterlere saplanan kurşunları kendisine isabet etmiş gibi acı çekiyorlar. Bir de sevenler/aşıklar ayrılınca kendileri de gözyaşlarına boğuluyorlar…
Kim bilir fazla dizi izlemek gerçekle sanal arasındaki farkı da kaldırıyordur aradan. Sanalın gerçekliği, gerçeğin üstüne çıkabiliyor belki de.
Paris olayları karşısında Türkiye’mizin tutunduğu tavır çok “delikanlıca” geldi bana. Hele Cumhurbaşkanımızın bebek katillerinin, masumları katleden canilerin(Netanyahu) yüzüne haykırdığı hakikatler gönlümüze su serpti. İsrail Başbakanın tutumunu ve Paris’teki varlığını sorgulayan bir ses idi o. İçimden bir ses, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu mücadelesi nasıl ışık olmuşsa mazlum milletlere şimdi de pasif bırakılmış tüm milletlere ışık olan, yol gösteren nidalar yükseliyor ülkemizden.
“Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı” diyor ya şair aynen öyle. “Dünya beşten büyüktür” çıkışı, dünya ağalarının konumunu sorgulatmıştı ya yakın geçmişte. “Kral çıplak” diyen bir devlet var artık dünya üzerinde. Bu devletin en önemli özelliği de “hakikatin/doğrunun” yanında olmasıdır. Başbakan Davutoğlu, “terör terördür, terörist de teröristtir, önüne başka bir sıfat ya da isme gerek yoktur.” Şeklindeki beyanatı katliam olayının hakikatini vurguluyor. Kim öldürülme hakkını kazanırsa () en temel kanunlarda belirtildiği gibi öldürülür ve bunu da “meşru olan” kimse/ devlet/hükümet vb. o yapar, onun yapması uygundur.
Ülkemizin dünya olayları karşısında geliştirdiği insani tavırlar tek başına kalsa da devletimizi yalnızlaştırmıyor. Mazlum milletler ve ezilmiş halklar tarafından gönüllerde yer ediyor. İnsanların geneli manipülasyona (gerçek olmayan bilgilerle yönlendirmeye) gelmiyorlar bu saatten sonra. Baskı, korku ve daha kötüsü olmasın gibi sebeplerle kanaat belirtmeyenleri saymadım henüz. Zira “geçiş dönemlerinde” kanaat belirtmeyi çok doğru görmeyenler vardır.
Aslında bu konuya işaret edip izlediğim dizilerdeki “paralel yapıyı” anlatacaktım.
Geçen akşam gençlerle Filinta’yı izliyoruz. (Bu arada TRT 1 bizi dizi kolik edecek neredeyse.) Dahiliye nazırı Mahmut Paşa, İngiliz tüccar Boris ile konuşurken onun, “Seni nasıl bu makama getirdiysem, indirmesini de bilirim; hem sadrazam olmak istemez misin?” sorusu karşısında afallayan bir Osmanlı Paşası…
Kolumu uzattım işaret parmağımdan çıkan hışımla “işte bu paralel yapı” dedim ve devam ettim “kendi üstlerinden, padişahından ve milletinden güç alacak yerde yabancıların dümenine girmiş bir adam. Tam da bu paralel yapı. Fark edilmesi zor bir hal, fark edilse bile çözümü zahmetli olan bir felaket.
Diriliş Ertuğrul filimin senaryosunda da böyle bir manzara var: Süleyman Bey’in kan kardeşi Kurdoğlu, kendi menfaatleri için çırpınan bir Selçuklu Komutanı (ki o da Tapınak Şövalyeleri etkisinde biri) ile bağlantı kurup obaya bey olmak istemektedir. Bir paralel yapı da orada mevcut.
İslam’ın diliyle siyasal münafık ve gizli bir hain olarak nitelendirilecek bu insanlarla gerçek hayatta karşılaşmak sıradan oldu. Güçlü bir iradenin en temel hakkı yönetimi altındaki insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmektir. Bu sorumluluklarını ifa ederken önce memurlarına güvenmelidir. Siyasi güç, meşruiyetini ve gücünü halktan yani sandıktan aldığını anlatmaya gerek var mı bilmem.