Osmanlı'nın ilk pay-i tahtı üzerine yazılmış önemli bir eseri, -Mustafa Armağan'ın İz Yayınları'ndan çıkan Bursa Şehrengizi'ni- okuyorum. Kitabın satırları arasından farkına varmadan sıyrılıyor başka bir Bursa'ya gidiyorum adeta. Emir Sultan'ın Gökdere'de sönen kandilleri, kaç padişahın yolunu aydınlattı acaba, diye düşünüyorum. Kaç susuz yolcu Asa Suyu'ndan abdest aldı? Hangi şairler Bursa semalarında uçuşan güvercinlerin kanat seslerine kulak verdi, Abdal Murat'ta kıldıkları ikindi namazının ardından? Namazgah'ta cuma vakitleri edilen duaların hürmetine Bursa, nasıl mes'ut saatler yaşadı?

Bursalı Yunus Emre'nin,

Emir Sultan Dervişleri

Tesbih ü sena işleri

Dizilmiş hüma kuşları

Emir Sultan türbesinde

şeklindeki dörtlüğünü okurken dağa doğru "tesbih ü sena için dizilmiş" Hüdavendigar'ı, Gümüşlü Kümbed'i, Ulu Cami'yi, Orhan Camii'ni, Emir Sultan'ı ve Yeşil'i "hüma kuşları" için birer dergah olarak biraz hüzünle karışık da olsa düşünmemek mümkün mü? Hüzün, biraz 1855 depremi için, biraz da Tanzimat'tan günümüze kadar devam ede gelen depremler için... Öyle ki Mustafa Armağan'ın kitabına aldığı "Süheyl Ünver'in fırçasından Emirsultan'da şimdi ortadan kalkmış bir büyülü sokağın girişi"ni görmek, hüzün kelimesine rahmet okuturcasına içimizi sarsıyor.

Sözün önü Bursa olunca dilimize hemen Tanpınar'ın Bursa'da Zaman'ı takılıveriyor. Tanpınar'ın kaleminden "taşlarda gülen rüya" olarak sökün eden bu aziz şehrin tarihi büyüsü, beni Şehrengiz'in satırları arasından Alaaddin Bey'in kapısına götürüyor.

Mustafa Armağan, Bursa Şehrengizi'nde yer verdiği "Alaaddin Camii'nde bir gün" başlıklı yazısında Alaadin Bey Camii'nin Bursa'nın ilk camii olduğunu ve bu caminin banisinin de Orhan Gazi'nin ağabeyi Alaaddin Bey olduğunu ifade ettikten sonra şu rivayeti nakleder: "Babaları Osman Gazi'yi, vasiyeti gereği Bursa'nın alınmasından sonra eski bir manastır olan (Osmanlı kaynakları onu Davutlu Manastır diye anarlar) Gümüşlü Kümbed'e defneden Orhan Gazi, babası her ne kadar beyliği kendisine vermişse de, galiba nezaketen, kardeşine, ´Gel bu reayanın başına sen çoban ol' der. Alaaddin Bey ise Osmanlı tarihinde bir daha tekrarlanmayacak olan bu teklifi, paşalığa yakışan bir edayla ´Babam sağlığında beyliği sana tefviz kılmıştır. Onun duası ve himmeti seninledir. Sen dururken bana ne iş düşer?' diyerek kabul etmez."

Rivayetin devamında yazar, Alaaddin Bey'in bugün Bursa'da Alaaddin Bey Mahallesi olarak bilinen bölgeyi istediğinden ve oraya iki mescidle bir hamam yaptırdığından bahseder. Bursa'nın kültür ve mimarisinin arka planında böyle bir alicenaplığı okuyuşum, beni şehrengiz satırlarından Alaaddin Bey Camii'nin kapısına düşürdü. Tanpınar'ın;

Bursa'da bir eski cami avlusu,

Küçük şadırvanda şakırdayan su;

Orhan zamanından kalma bir duvar...

Onunla aynı yaşta ihtiyar bir çınar

şeklinde başlayan şiirini, şimdi yoluna düştüğüm, Osmanlı'yla yaşıt bu mimari eser için yorumlayarak vardım kapıya...

Gönlünün kapılarını; dünyanın saltanatına kapayıp, "çinilere sinmiş Kur'an sesine" açan Alaaddin Bey'in yaptırdığı bu eserinavlusundaki ulu çınar şimdi bize neler anlatmıyor ki!