Niye kızıyoruz, neden rahatsız oluyoruz? Biz de bu dünyadan giderken şehadet mertebesine ulaşarak gitmeyi temenni etmiyor muyuz dualarımızda? Bu öfkemiz, bu üzüntümüz, bu sıkıntımız niye? Gencecik 9 fidanın toprağa düşmesi ne için bu kadar yüreğimizi dağılıyor? Neden gözümüzden inci damlaları toprağa düşüyor? Nefes alamaz hale geliyoruz, kızarmış gözlerle etrafımızda bakıyoruz.Şahadete ulaşmak herkese nasip olacak bir şey midir? Sevgiliye en güzel hediyeyi takdim etmek, en değerli cevheri (canımızı) huzura öylece götürmek çok mu rahatsız ediyor bizi?

Cevap veriyorum; Eğer bir savaş meydanında olsaydık ve zalimler ile karşı karşıya kaldığımızda yalın kılıç çarpışsaydık o bizi delik deşik etseydi bu kadar gam çekmezdik. Bombaların altında cesedimiz paramparça olsaydı yine "bir savaştır" deyip bağrımıza basardık; acımız daha az olurdu. Ama bu duyduğumuz, bu gördüğümüz zalimce, gaddarca, haince bir şey.

Yapmadığı bir şeyi "yaptım" dedirtmek için koca Mısır'a 20 yıl yetecek elektriği, insanın vücuduna ver ondan sonra da itiraf ettir. Sonra da çok dürüstmüşçesine "burada itiraf ettiğiniz, yazılır" diye metni masumların yüzüne karşı oku. Asırlardır zalim diktatörlerin başka türlüsünü bilmedikleri bir oyun bu. Yıllarca oynadılar aynı oyunun aynı perdesini. Küçük masumlardan en büyük masuma kadar herkes bu oyunu biliyor artık. Öldüreceksen direkt öldür, bu zahmetlere neden katlanıyorsun? Senin zalim olduğunu tarih yüzüne haykıracak zaten, boşuna başkalarının canını yakma.

Firavunlar diyarı Mısır... Topraklarında Firavunlar gömülü olduğu müddetçe firavunluk da asla bitmiyor. Yusuf Peygamberin diyar'ı Mısır... Bağrında büyük şehitler yattığı müddetçe şehitlerin de eksik olmuyor, olmayacak. Bir gece vakti annesi, bacısı, karısı, babası ve bir papaz eşliğinde gömülen Şehit Hasan El-Benna, Mısır zindanlarının şahit olduğu büyük müfessir Seyyid Kutup, darağacında hakkı haykıran Abdulkadir Udeh... Ve daha niceleri.

Zalimin karşısında Hakkı haykıran gençler olduğu müddetçe ne zulüm biter ne şahadet. Zalimler bilsinler ki ( zaten hakkal yakin biliyorlar) şehadeti özleyen gönüller, onların dünya lezzetlerine bağımlı pis yüreklerinden daha fazladır. O zalim hakimlerin kırdıkları kalemle, şahadet mertebesine uğradıkları gençlerin yarın ahirette karşılarına gelip nasıl hak talep edeceklerini daha kavrayamadılar. Bu dünyada, olmazsa, ahirette Cenab-ı Hak bu zulmü onların yanında koymayacaktır. Cehennem ateşine düşmeden evvel yüzleşecekler ve bu kırdıkları kalemlerin hesabını tek ek vereceklerdir.

Görüntülerde evladını son bir kez görmek isteyen, ona son bir kez sarılmak isteyen ananın yürek yakan acısını, izlemek parçaladı ciğerimizi. İzzetiyle, onuruyla bir izin talep etmek... Şahadetine kısa bir zaman kalmışken kendisini anasının kolları arasında bulunan şehit delikanlı sarılır anacığına, son bir kez sarılır, sımsıkı sarılır. Dünyada bundan daha samimi bir sarılma olabilir mi? Ana bir can evlat can can...İnsanın canlı canlı yüreğini sökmek gibi bir şey bu. Öbür tarafta sevdiği eşinin ellerine sarılıp okşayan, avuçlarını koklayan bir şehit daha... Bir yarin son tutuşudur, bir sevdanın son dokunuşları.

Ben beyaz kıyafetler içinde zalimin karşısına Hakkı söyleyen gençlere hayran kaldım. Ashab-ı Kehf gibi zulmün karşısında durmuş, yapılan önce eziyete de zulme ve zalimlere karşı sabretmiş lakin yine idam edilmekten kurtulamamış yiğit gençler . Ashab-ı Kehf'in 7 inanmış insanına benzeyen 9 tanecik genç, toprağın kara bağrında annelerinin, kız kardeşlerinin ya da evlatlarının gözü önünde, dünya yolculuğuna son verip ahiret yolculuğu na çıkmış gençler.

Minik bebeğinin doğumunu görememiş, onu kucaklayamamış, onun cennet kokusunu ciğerlerime çekememiş bir baba şahadet yürüdü, Hz. Yusuf'un ders gördüğü zindanlardan. Şehadet bir çağrıdır tüm cağlara ve yiğit canlara. Şimdi o gençler, Seyyid Kutub'un acı ve ızdırap çektiği mekanlardan acı ve ızdırap çekerek onların yanına geçtii gitti.

Bu acılar nasıl da olgunlaştırır yüreğimizi. Bu acılar nasıl da biliyor yüreğimizi zalime karşı. Bu acılar nasıl da ahiretin varlığını arzu ettiriyor bize. Teskin olmayı bekleyen bu acılar, bir karşılaşma bir hesaplaşma talebi doğuruyor yüreğimizde. Vallahi bir gün, o da olacak... Mazlum da zalimle karşı karşıya gelecek, İlahi adalet karşısında... Şubat ayı şehitlerimize bir kervan daha katıldı. Şehitler Kervanı uzuyor. Uzadıkça insanlığın da yüreğine dokunuyor. Vicdandan mahrum her yürek, nasıl bir inkılapla devrileceklerini bir gün görecekler.