İstanbul seçimleri hakkında kanaat belirtme konusunda oldukça geç kaldığımı biliyorum ancak bu geç kalınmış bir kusur değil belki de daha güzel düşünme fırsatıdır. Seçim sonuçlarını ilk duyduğumda oldukça rahatsız oldum.

Sonra kızgınlık sardı her yanımı. "Olurdu biraz daha dikkat edilseydi" diyesim geldi. Lakin bu işin başında olanlar senden-benden çok daha fazla kafa yormuş ve gayret etmişlerdir. Uzaktan davulun sesi hoş gelir, derler. Fakat bu ses hiç de hoş gelmedi demek ki uzakta değiliz.

Duygularımızı ve düşüncelerimizi dile getiren güzel cümleleri, ulusal gazetelerin köşe yazılarında okumuş oldum bu zaman zarfında. Bu yazıların içinde en çok hoşuma gidenler, Müslüman zihin sahibi kalem erbabının halkın kanaatine saygı duyması ve kusuru kendi cenahında/tarafında arama çabasıydı. Çünkü "olanda hayır vardır" anlayışı "kaza ve kadere inanma kabiliyeti" inançlı bir yüreğin işidir.

Demek ki böyle büyük bir makam (İBB) artık bizim gibi insanlar tarafından yönetime layık değildi. Boynu büküp rızaya teslim olmak dürüst insanların işi olduğunu bilmek gerekiyordu. Büyük irfan sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri "Tevfizname" sinin dizelerinde bu hakikati çok güzel dile getiriyor.

Hak şerleri hayreyler

Zannetme ki gayreyler

Arif anı seyreyler.

Görelim Mevlam neyler

Neylerse güzel eyler.

Bu dizelerden ne anlamamız gerekir, burada derin bir düşünceye ihtiyaç var. Yüzeysel bakıldığında Allah inanan kullarına şer gibi görülen, kötülük gibi hissedilen her şeyin sonunda bir hayır olabileceğini ifade eder. Bu meseleye kullar açısından bakınca büyük bir ümitsizlik, büyük bir kırılma yaşanıldığı sanılabilir.

"Şer gibi görünen şeylerde siz için hayır; hayır gibi görünen şeylerde şer olabilir" ayet-i kerimesinin şiir formatında açıklayıcısıdır zikredilen bu dizeler. Buradaki incelik; kulun kendisini hesaba çekmesidir. Kendi kusurlarını başkasında değil kendi içinde arama çabasını ortaya koyması beklenmektedir. Eğer ki başına gelen bu musibetten gerekli dersi çıkaramaz ve hala tembellik yapar, gaflet denizinin dalgaları arasında yuvarlanıp giderse Rahman'ın yapacağı bir şey, onun arzu ve istekleri doğrultusunda sonucu hasıl kılmak olacaktır.

Alim olmak yetmiyor. Yani olayların görünen yüzlerini fark etmek sebep-sonuç bağlantısını ortaya koymak yeterli değil. Arif olup olayların arka taraflarını fark edebilmek. Sebebin sebebini aramak. Sebebin sonucunun yeni bir sebep olduğunu ve sürecin hala devam ettiğini idrak edebilmektir.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav) de "Müslümanın haline şaşarım" der bir hadis-i şerifinde "onun başına bir musibet gelir, sabreder sevap kazanır. Başına bir nimet isabet eder de Allah'a şükreder, yine kazanır" der.

Gayretlerimizin boşuna olmadığını bunun mutlaka ahirette bir karşılığı olacağını bilmek gerekir. Gayretlerinin sonucunu/ücretini dünyada almaya çalışan dar ve sığ düşünceli gençlerin üzüntüsü büyük olacaktır. Bu dünya hayatındaki tüm davranışlarını yani ibadetini ahiretin sonsuz nimetlerini kazanmak üzere çabalayan zihni müslüman, gönlü müslüman olan seçmenlere diyeceğim şudur.

Hadi hodri meydan! Şimdi onlar, konuşmalarında vaat ettiklerinin karşılığını yerine getirsinler. Yarıştan kopmadan, oyundan çıkmadan yola devam, diyoruz. Takipteyiz millet adına, demek gerekiyor. Tabii ben bilemiyorum yatsı vakti çabuk mu gelecek yoksa? Ya da mumun ışığı çabuk mu sönecek?

"Allah, çalışanların emellerini zayi' etmez. Buna imanımız tamdır, hamdolsun.