Ülkemizin “bol seçimli” bir zaman diliminden geçtiğini biliyoruz. Seçmek önemli bir eylemdir. Akıl sahibi insanlar, iradelerini kullanma imkanı bulabilecekleri böyle bir fırsatı kaçırmak istemez.

“Seçmek” eylemini biraz düşünmek istedim. Birlikte düşünelim isterseniz. Düşünmek demek, aslında soru sormaktır ya da soru sormakla başlar düşünmek diyebiliriz.
Seçerken neler düşünüyoruz? Düşüncemizin arka planında neler var? Eğer onu değil de bunu veya şunu seçersek insanlar biz ne der? Faydalı olduğu için mi, sevdiğimiz için mi, herkes öylesini beğendiği için mi seçmiş oluyoruz? Seçmek ile kişiliğimiz-kimliğimiz arasında bir bağlantı oluşur mu? Seçtiklerimizin üzerinden bizi tanımlamaya çalışırlarsa doğru mu yaparlar?

Belki de hiç bu kadar derin düşünmediniz basit bir seçmek eylemini? Bizi ele veren ya da bizim kim olduğumuz ortaya koyan, doğru tanımlanmamızı sağlayan bu basit seçimler midir?

Bendeniz seçme konusunda zorlananlardan biriyim? Odalarımızı ne renge boyayacağımız çok sorun oluyor bazen? Ancak seçim konusunda bilgi sahibi olmak da çok etkilidir. Ahmet Maranki’yi dinlerseniz insan bedeni ile evin duvarları arasında bağlantı kurar ve boyayı ona göre seçersiniz. Mesela; mutfağınızda sarı renk hâkim olmalıdır. Zira sarı insanın açlığını tetikler. Çalışma odanıza mor renkler hakim olursa düşünce dünyanıza büyük etki/katkı sağlar. Kışın koyu renk kıyafetler, yazın açık renkli kıyafetler seçerseniz rahat edersiniz.

İnsanın hayatını etkileyecek büyük seçimler vardır.
Mesela, bir din seçmek, bir yaşam tarzı belirlemek demektir. Neden ve nasıl olur da dinimizi seçeriz? Seçtik, orada kaldı mı? Seçtiklerimizi sonraki hayatımız etkiler mi? Ya da hangi seçimlerimiz sonraki zamanı etkilemez ki?
Bir seçim öncesi bir de seçim sonrası var, değil mi? Sorumluluk içinde seçtiğimiz zaman katlanmamız gerek bir geleceğe de imza atmış oluyoruz.

Sebepleri ve sonuçları dikkate alınarak yapılan seçimlerin sonucuna katlamak kolay ve sabredilebilir bir şey oluyor. Başkalarının etkisinde kalınarak yapılmış bir seçimin ardından oluşabilecek bir hatada sorunluluğu üçüncü şahıslara yıkmak istenecektir. Bu halde kişiye söylenecek en büyük gerçek “senin aklın yok mu kardeşim” sözü olacaktır.

Sözü fazla uzatıp da felsefeye boğulmayalım. Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var. Adaylar meydanlarda konuşuyorlar. “Tuttuğumuz partinin adamı iyi de olsa kötü de olsa kişisel/ailevi geleneğimiz çerçevesinde falancaya oy vermeye mecburuz” gibi düşünenlerin ötesinde her seçimi kendi özgül ağırlığı, anlamı ve misyonu noktasında değerlendiren insanlardan olmak iyidir.

İnsanları değerlendirirken, kişisel özellikler kadar ülkenin içinde bulunduğu şartlar vb. birçok açıdan değerlendirmek gerekir? “Evdeki bir vazonun yerine seçerken düşünüyoruz da cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda düşünmeyelim mi ama?” diyorsanız eğer kafanızı yormak zorundasınız.

Ülkenin konumunu, dış ülkelerin tutumu, gelişen olaylar ve ağızlardan çıkan o sözler… Biri gür sesle hakikatleri konuşuyor ve dağ gibi adımlarla yürüyorken, diğeri düşmeyeyim diye sağa sola tutunmaya çalışıyor, öbürü ise gönlündekileri olduğu gibi ifade edemediği için sorulan sorular karşınında kafası karışmış, laf üretmekte.
Eşit şartlar altında bir propaganda olmuyor. Evet doğru. Bir taraftan başbakanlık yap bir taraftan meydanlarda onlara laf yetiştir. Bir tarafta en açı biçimde ve seviyesizce laf üretenlere cevap ara, bir taraftan elindeki imkânları ve sorumluluklarını bil.

Ülkemize bir cumhurbaşkanı seçmek çok zor değil bu dönemde? Zira akıl terazisi, aradaki farkları, nedenleri ile birlikte kolayca önümüze koyuyor. Hedefler belli, sadece geriye gün sayıyoruz. Adam gibi bir millet olduğumuzdan, milletin adamına görevi tevdi edeceğiz, işte bu kadar.