"Bu nasıl isyan?" diyerek isyana sebep arayanların her biri, yola çıktığında genellikle birbirinden farklı sonuçlara ulaşırlar.

Bir başına olma talebiyle yola çıkan insanoğlunun kendisini tek varlık olarak görme sürecidir bu. Herkesin kendisini tek varlık olarak tanımlaması; birden fazla kişinin bir araya gelmesiyle sonucu binlerle anılabilecek neticeler silsilesini doğurur.

İsyanın tek bir sebebinin olamayacağından her seferinde bahsedilir. Başkaldırmak, inkar etmek, reddetmek isyan sebebi olarak sayılmaz. Bunlar zaman zaman hak ve hukukun olmadığı durumlarda gereklidir. Zaten bu gibi durumlara da isyan diyemiyoruz.

Tüm sonuçlar başlangıçtan başlar. O halde rengine, cismine, cinsiyetine, genel geçer özelliklerine ve değişkenlere bakılmaksızın isyana sebep olarak tek varlık bilincinden bahsedebiliriz.

İsyan, varlığın tek olma isteğidir.

Varlık; yaratılmış olduğundan, yaratıcıyı hayat desteği olarak ister. Ateizm bunu reddetse de iç enerji dediği bir dayanak arzusu insanın içinde hep vardır. Bu dayanak, insanın mecbur olduğu değil de bize mecbur olan hale geldiğinde ufukta inkar ve reddetme belirir.

İsyan, içinde varlık olduğunu iddia eden ancak yaratıcıdan kopuk anlayışın türevidir.

"Hem inanıyorum hem de isyan ediyorum." diyenler de var elbette. Bu noktada insanın, "Haklı bir isyan olmaz mı?" diye sorası geliyor. "Hak varsa isyan edilir." diye bir söylem düşüyor insanın aklına. Böyle denildiğinde ise isyan, gücün kullanımını doğurur.

İsyan, güç kullanımının olmadığı bir alanda söz konusu olmaz. Bu durumda isyanla, isyan olarak adlandırılan karşı çıkışları ayırmak gerekir. Yoksa gerçek isyanın üzeri hak arayışı denilerek örtülebilir. İsyanın sebebi sonucuna gebe değilse, çocuğun sakat doğması doğal olur.

İsyan, doğumu ölüm olarak adlandırmaktır.

Bu durumda adı isyan olarak günümüze ulaşan birkaç isyana gerçekten isyan mı diye baksak, belki de isyanı yanlış yerde kullandığımızı görmüş olacağız.