"Ve Allah, seferden geri bırakılan üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hallerine dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir." (TEVBE 118)

TEBUK SEFERİ: Ayet-i kerimede bahssedilen sefer, Tebuk Seferidir. İlan edilen seferberliğe mazeretsiz olarak katılmayan, sonra da pişman olup tevbe eden 3 kişi de: Ka'b b.Malik, Hilal b. Ümeyye ve Mürare b. Rebia'dir. Rabbim bizleri de tevbe eden ve tevbesi kabul edilen kullarından eylesin. Mümin günah işlediğinde; yeryüzü, genişliğine rağmen ona dar gelir. Vicdanı onu sıktıkça sıkar. Mümin günahını, üzerine düşmek üzere olan dağ gibi görür. Resulullah Efendimiz (s.s.v) bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Mümin, günahını başucunda dağ gibi görür, hemen üzerine yıkılacağından korkar. Münafık ise burnuna konmuş sinek gibi görür, hemen uçacağını zanneder."[1] Günaha batan Mümin, eninde sonunda anlar ki: Allah'a sığınmaktan ve O'ndan af dilemekten başka çare yoktur. Günah işleyen Müminin psikolojisi açısından bu olay önemli dersler ihtiva etmektedir.

TEVBE BÜYÜK KURTULUŞTUR: Ka'b İbn Malik (r.a) yaşananları ve başına gelenleri şöyle anlatmıştır: "Tebuk gazvesi dışında hiç bir gazvede Allah Rasulünden (s.a.v) geri kalmamıştım. Bir de Bedir gazvesinde geri kalmıştım. Ancak bu gazveden geri kalan hiç kimse ayıplanmamıştı. Allah Rasulü (s.a.) Bedir gazvesinde Kureyş kervanına doğru onu hedef alarak yola çıkmış ve Allah Teala onlarla düşmanlarını umulmayan bir şekilde biraraya getirivermişti. Akabe gecesi; İslam üzerinde ona el verdiğimizde Allah Rasulü (s.a.) ile beraber bulundum. Tebuk gazvesinde Allah Rasulünden geri kalmam hususundaki haberime gelince; bu gazveye katılmayıp geri kaldığım zaman kadar güçlü, kuvvetli ve bolluk içinde olmamıştım. Allah'a yemin olsun ki bu gazveye gelinceye kadar hiç iki binitim olmamıştı.

Tebuk gazvesine gelinceye kadar Allah Rasulü'nün çıkmış olduğu gazvelerde nereye çıkacağı bilinmesin diye onu gizlemediği sanki başka bir tarafa gazveye çıkılıyormuş hissini vermediği gazveler son derece azdır. Tebuk gazvesinde ise Allah Rasulü (s.a.) şiddetli sıcakta gazveye çıkmış, çölde uzak bir sefere ve kalabalık bir düşmana karşı yönelmişti. İşte bu gazvede, düşmanları için hazırlansınlar diye müslümanlara durumu açıklamış ve yöneldiği tarafı onlara haber vermişti.

Allah Rasulü (s.a.) nün yanında müslümanlar çoktu. Gizlenmek isteyen çok az kişi, hakkında Allah'tan bir vahiy inmedikçe durumunun gizli kalacağını sanmıştı. Allah Rasulü meyvelerin ve gölgenin insanlara sevimli geldiği bir zamanda savaşa çıktı. Ben de bu gazveye çıkmaya niyyeüi idim. Allah Rasulü (s.a.) ve onunla birlikte mü'minler bu harbe hazırlandılar. Ben de onlarla birlikte harbe hazırlanmak için döndüm. Ama hiç bir hazırlık görmedim. Kendi kendime: İstediğim zaman ben bunu yapabilirim, diyordum. Ben bu şekilde devam ederken insanlar, ciddiyetle işe sarıldlar"ve bir sabah Allah Rasulü ve yanındaki müslümanlar yola çıktılar.

Ben hiç bir hazırlık yapmamış ve: Bir veya iki gün sonra hazırlanır, sonra onlara iltihak eder, yetişirim, demiştim. Onlardan ayrıldıktan sonra hazırlanmak üzere çıktım, ama hiç bir hazırlık yapmamış olarak döndüm. Sonra tekrar çıktım ve hiç bir hazırlık görmemiş olarak döndüm. Ben bu şekilde devam ederken onlar, sür'atle yol almış oldukları için ben iyice gecikmiştim. Yola çıkıp onlara yetişmeye niyetlendim. Keşke bunu yapmış olaydım. Allah Rasulü'nün (s.a.v) harbe gitmesinden sonra insanların yanına çıktım, aralarında dolaştım. Sadece münafıklığı için ayıplanan veya Allah'ın özrünü kabul buyurduğu bazı kimseleri görmüş olmam beni hüzünlendiriyordu. (YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)


[1] Buhari, Deavat, 4