Evimiz iki katlı, toprak damlı, eski tarz bir Adana eviydi.

Tahta bir merdivenle üst kata çıkılırdı.

Büyük bir salona açılan üç yatak odası, bir de mutfağı vardı.

Alt katı depo olarak kullanılıyordu.

Salonda, devamlı tüten, kurumu, zifiri bol bir soba yanardı.

Mutfak olarak kullanılan odada, büyük bir bakır sini içinde tek kaptan oluşan yemeği çömelerek kaşıkladığımızı hatırlıyorum.

Gene aynı odada leğen içine tahta tabureyi koyar, ocakta ısıtılan bir gaz tenekesi suyla yıkanırdık.

O evde on beş kişiye aş pişecek, on beş kişinin bulaşığı, çamaşırı yıkanacak, söküğü dikilecek, çorabı yamanacak...

Anam, sabahın dördünde gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı. Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı belli olmazdı.

Ama anamın hiçbir şeyden şikayet ettiğini duymadım, mutsuz halini de görmedim.

Çocukluğu, gençliği ve ilk iş hayatı deneyimleri Adana'da geçen yardımsever ve hayırsever işadamı Sakıp Sabancı'yı saygıyla ve rahmetle anıyoruz...