Bir ilkbahar günü doğa yeni uyanmış bütün renklerini yeryüzüne göstermeye başlamıştı. Doğanın cömertliğinden yararlanmak isteyen canlıları güneş adeta dışarı davet ediyordu. Doğanın kahkaha atan neşesine güneş de ışıklarıyla eşlik ediyor, olanca cömert sıcaklığıyla canlıları doğanın davetine katılmaları için teşvik ediyordu.

Refet köyün bekçiliğini yapıyordu, köy sınırlarına helal getirecek ne kadar canlı cansız varlık var ise hepsine müdahale ediyordu. Bu köy halkı benim rızkımı sağlıyor o halde ben de görevimi canımın pahasına yapmalıyım diyerek canla başla gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu.

Köy yaşamında eskiden elektrik, televizyon, telefon hizmetleri yoktu, köylünün eğlencesi ya aşıkların atışmaları ya masal anlatıcıların masalları ya da köyün o günkü önemli görünen sorunun cemiyette konuşulması olurdu. Eskiden köylerde kahve ya da kıraathane denilen mekanlar bulunmaz sohbetler ya da eğlencelikler köyün ileri geleninin misafir odası olarak kullanılan evin en büyük odasında sırasıyla yapılırdı. O gün toplanma, konuşma eğlenme sırası Pala Cevri'nin eviydi. Pala Cevri'nin evinde ne aşıklar sazının teline vurmuş ne de masal anlatıcılar masalları ortama dökmek için bir çaba içinde olmamıştı. O gün bir tuhaflık vardı kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, odada bulunan herkes başını eğmiş kimse birbirinin yüzüne bakmaya cesaret edemiyor, göz göze gelmekten kaçınıyordu. Evin içinde bir kasvet vardı, herkes ne olduğunu biliyordu ama kimse açıklamaya cesaret edemiyordu. Ortamın sessizliğinden, ıssızlığından, kasvetinden bunalanlar ortamı terk etmek istiyordu ama kimse gemiyi önce terk etme cesaretini gösteremiyordu. Bütün bu olumsuzluklar içinde Refet içeri girdi, bütün şen şakrak haliyle ortama neşe katmaya çalıştı.

"Bre üzerlerine ölü toprağı serilesiceler ne uyuz uyuz, aymaz aymaz bekleşip durusunuz. Köyün yaylasını aha şu Günbatmazlılar işgal etmiş, siz burada miskin miskin bekleşirsiniz, yarından tezi yok gideceğiz Günbatmazlılar'ı sınırlarımızdan dışarı çıkaracağız. Rafet'in gerçekleri olduğu gibi ortama dökmesi odada bulunanları biraz rahatlatmıştı, en azından var olan sorun dile getirilmişti. Pala Cevri "Evet kıymetli köylüklerimiz, Refet doğru söyler, sınır demek namus demektir, yarın yediden yetmişe herkes toplansın doğru Mantar düzlüğündeki yere gidiyoruz, sınırımızı ihlal edenlerle mücadele etmemiz gerekiyor anlaşılan."

Mantar düzlüğünde toplanıldı, Refet önde, köylüler onun arkasında, Günbatmazlılar'dan da bir grup çıktı karşılarına sorgu sual etmeden bir dere ile vurdular Refet 'in boynuna, Refet oracıkta toprak uğruna verdi canını, emanet bıraktı genç hanımıyla dört çocuğunu geride kalanlara.

Refet 'in büyük oğluna Devlet sahip çıktı, okuttu, büyüttü bir işe girmesini sağladı. Mangalda kül bırakmayan, varlıkta ve yoklukta her derdin ortağı olacağız diye ünlenen Tekçam köylüleri emanete sahip çıkmadı, adeta düşene sen de bir tekme vur zihniyetiyle hareket ettiler. Genç hanımı ve diğer çocukları sersefil ortalıkta kaldı, daha yeni gençliğe adım atan kızını meze yaptı köyün gençleri eğlenceliklerinde, bu eğlence gecelerinde bir çocuk kaptı ne idüğü belli olmayan birinden. Gece eğlencesinde bulunan gençlerin aileleri araya girdi, sahipsiz annesi babası olmayan Feyyaz'ın üzerinde kaldı babası olmayan çocuğun babalığı. Refet 'in hanımı çocuklarının geçimini sağlamak için çok çalıştı çabaladı ancak çocuklarına baba otoritesinde sahip çıkamadı.

Tekçam köyünde hiç kimse Refet 'in anısın ne çocuğuna ne de torununa Refet ismini koymadı. Refet'in mahkemesine gidildiğin de bile nereye gidiyorsun diye soranlara 'Mantar düzlüğünün mahkemesi bugün' denilerek Refet'in ismi hiç anılmaz, sakıncalı bulunmuştu.