Onur, insanlığın üzerinde yükselmeye çalıştığı en yüce değer. Bu değer ne kadar sağlam ve ne kadar güçlü olursa insanlığın yücelmesi de o kadar büyük olur. İnsanlığın onuru gibi devletlerin onuru da bu dayanakların üzerinde yücelmeye çalışır. Hatta devletlerin onuru, onu oluşturan insanların onuru kadardır denebilir. Aslında devletlerin onuru daha bir ulaşılmaz bir değer olarak karşımıza çıkması gerekir.

Bazı insanların küçücük duyguları, insanlığın onurunun üzerinde bir değer bulmaya çalışıyor. Bu değer öyle değersiz bir değer ki tabiri caizse tenekeyi boyayıp altına benzetmek ve altına benzetilen tenekeyi altın gibi satmak gibi bir şey. Onurların değersizleştirilmeye çalışılması yıllar geçsede unutulmayacağı gibi unutulması da mümkün değildir. Masum sivil insanlar üzerinde acımasızca terör eylemlerini çekinmeden gerçekleştiren İsrail Devleti yetkilileri 13 Ocak 2010 tarihinde Türk Büyükelçisini aşağılık bir davranışla misafir etmişti. Şimdi İsrail Devleti hangi harekatı yaparsa yapsın o davranış benim içimde kor olup büyümekte hatta gün geçtikçe bu duygu daha da alevlenmekte. İsrail'in yaptığı bu alçak davranışın etkisi henüz geçmemişken masum sivil insanlara uygulanan ibadethanelere girme yasağını faşistçe uygulamak istemesi hiddet içerikli duygusal değerlerimin daha bir pik yapmasını sağlıyor.

Yıllarca batı medeniyetinin janjanlı yönünü göstererek, bizleri avuttular, faşist zihniyetlerini örtbas ettiler, Allah'tan şimdi kitle iletişim araçlarının etkili kullanımı sayesinde her şeyi açık açık görüyoruz. Düşünsenize İsrail Devletini masum göstermek, diğer devletler tarafından kabul edilmesini sağlamak adına ABD Başkanı, diğer devletlere aklın kabul etmediği düzeyde baskı yapıyor. Bu baskı bazen rakip devletler ya da rakip örgütleri silahlandırılarak siyasi terör, bazen ilgili devletin ekonomisi üzerinde ekonomik müdahale yapılarak ekonomik terör, bazen de ülke içinde devlet başkanlarına operasyon yapılarak darbe terörü olarak tezahür ediyor.

ABD sözüm ona iki ülke arasında barışı sağlamak adına Kosova ile Sırbistan devletlerinin ilişkilerinin geliştirilmesi için devlet başkanlarını Trupm gözetiminde bir araya getirdi, sonuç bildirgesini de Trump okudu. Trump'un sonuç bildirgesini okuduğunda Sırbistan Cumhurbaşkanı'nın şekilden şekle, renkten renge girdiğini gözlemledik. Bir şeylerin yolunda gitmediği anlaşılıyordu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Trump yine sömürge zihniyetini açığa vurma, kendi ülkesinin üstün olduğu izlenimini vermek ister gibi aşağılık duygularla bir sandalyeye Sırbistan Cumhurbaşkanı'nı oturtuyor, kendisi de masasında koltukta. Bu hareketle Sırbistan halkı, Sırbistan Cumhurbaşkanı nezdinde yerin dibine sokuluyor. Bu davranışın sonucunda Sırbistan Devleti nasıl olur da büyükelçiliğini Kudüs'e taşır. Trump, "Sırbistan'ın büyükelçiliğini temmuz ayında Kudüs'e taşıma kararı için tebrikler Sayın Başkan Vucic. Cesur ve tarihi bir adım." ifadelerini kullandı. Trump'ın "Sırbistan başkonsolosluğu Kudüs'e taşınıyor" ifadelerini kullandığında Sırbistan Cumhurbaşkanı AleksandarVucic'in tavırları anlaşma metnindeki Kudüs maddesinden habersiz olduğunu gösteriyor. Bütün bunların hepsi çoluk çocuk demeden insanlara terör uygulayan İsrail Devleti'nin çıkarlarını korumaya yönelik. Trump'un bu kadar İsrail yanlısı olmasına, insanlık onurunun çiğnenmesine göz yummasına bir anlam vermiş de değilim.

Batılı ülkelerin yetkililerinin yapmış olduğu bu tür alçaklıklar bu yapılanlarla sınırlı değil. Fransa Cumhurbaşkanı EmmanuelMacron'Türkler sadece eyleme dönüşen sözlere saygı duyar.' Sözüyle de yine faşist duygusal zihniyetini sözlerine yansıtmaktadır. Macron'un bu faşist yaklaşımı sadece Türkiye'ye karşı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Beyrut Limanında gerçekleşen patlamadan sonra Lübnan'a giderek, 'Lübnan'da yeni bir siyasi düzenin inşa edilmesi gerekmektedir.' Sözüyle de sömürgeci zihniyetini dile getirmiş bulunmaktadır.

Kendsini demokrasinin havarisi kabul eden devletler, faşist zihniyetin tezahürü olarakkendilerinin dışında ki ülkelerde demokrasi yok diye o ülkeleri ve insanlarını maalesef sürekli aşağıladılar ve hep küçük gördüler. Bunun en son örneğini Avusturya Başbakanı SebastianKurz gösterdi. Kurz'un söylemlerine Dış İşleri Bakanı'nın verdiği cevabın çok yerinde olduğunu belirtmek istiyorum. Avrupa Birliği ve değerlerine asıl büyük tehdit Kurz'un temsil ettiği çarpık ideolojidir. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslam karşıtlığı üzerine kurulan bu çirkin siyaset çağımızın hastalıklı zihniyetidir.' Bu ifadeler faşist zihniyetlere verilmiş en güzel cevaptır.

Batılı ülkelerin faşist yöneticilerinin söylemlerine ve eylemlerine onurunu aramakta gecikmiş devletçiklerin yöneticileri ne yapıyor? Gün geçtikçe halkının onurunu korumak yerine önlerine kemik atılmasını bekliyorlar. Onurunu satan devletçiklerin yöneticilerine karşı onurlu halk, onurunu korumak ve onuruna sahip çıkmak için volkan gibi kabaran kişiliğini ortaya koyabilmelidir. Belki bu karşı koyuş ve karşı duruş sahibini arayan onurun sahibi olur ya da sahibini arayıp ta bulamayan onur ortalık çocuğu gibi sahipsiz kalır.