Nazlı kitabı eline alıp koltuğuna oturduğunda uzun bir yolculuğa çıkacağı anlamıştı. Kutlu günlerde kutlu kitabın satıları arasında seyahat edecekti. Daha önce kitap hakkında uzun uzun düşünmüş ve birkaç satır karalamıştı. Uzun seneler boyunca her ramazan ayında mutlaka hatim indirirdi. Bazen komşunun evladını davet ederdi, bazen de dernekte iki güzel delikanlıyla hatmederdi. Ancak şimdi sadece kendisi yalnız başına bu yolculuğa çıkacaktı.

Yaşı ilerlemişti. Kırkından sonra gözlerinde bazen bir şeyler oluyordu. Odanın ışığı yeterli gelmiyordu. Yazılarda kaymalar hissediyordu. Her zaman kullanmazdı ama yeni yeni alışıyordu gözlüğe. Arapçayı lise yıllarında öğrenmişti. Okuduğu sayfalarda Rahmanın neler dediğini anlıyor lakin toparlayamıyordu. Öteden beri Kur'an-ı Kerimin manasını okur ve üzerinde tefekkür ederdi. Hele kıssaları okuduğu bölümler daha bir canlanırdı gözünde. Bazı ayetlerin tefekkürü gerçekten coştururdu aklını. Masasına oturdu. Uğurlamakta olduğu mübarek aya "Gitme Ey Ramazan, henüz olgunlaşamadık, yarım ve çaresiz kaldık" yazdı sonra tefekküre daldı. Düşündü ve düşündü hem de yazdı, yazdı...

Ömrümüze ömür katan bir geceyi de ardımızda bıraktığımız günlerdeyiz. Böyle kıymetli gecelerde vuku bulan ne ise değerli olan odur. Kadir gecesi kavramı bir çerçeve olabilir ama içindeki nedir, onu bilmek lazımdır ki biliyoruz hamdolsun.

İnsanın hayatına dokunmak maksadıyla Kur'an-ı Kerimin bir kitap formuna bürünmek için indirilmeye başladığı andır. Bağrında vahyi barındıran, karanlığı farklı bir gecedir.

Her gecenin karanlığında insanlık için ışıklar patlamaz. Efendimizin göklere çıktığı gece, Onun ana rahmine nüzul ettiği gece, beraatlarımızın belirlendiği geceler gibi...

Lakin Rahmanın kullarıyla konuşmak istediği o gece bambaşka bir gecedir. Yaratan, yarattığıyla muhatap olduğu gecedir. Verenin alan ile iletişim kurduğu gece.

Bu kutlu eylem Kur'an isimli kaydedici ile sabitlendi. Onu ulaştıran Kutlu elçi Cebrail (as) bir söz taşıyıcısıydı. Söz yüklü bir melek... Yükü ağır ve ezeli, sözü müjdeli ve uyarıcıydı. Kulakların sağır kılınacağı, gözlerin ama kalacağı bir söz değil bu... Şair ruhları, tek duyuşta etkileyen, merhametli yürekleri sarıp sarmalayan bir kelamdır bu.

Karanlıkların örttüğü hakikatin sırrını açan bir sözdür, şaşırmışa yolu işaret eden kılavuz bir söz.

Okumağa doyulmayan, manalar ikliminde, ses deryasında dolaştıran bir söz. Sorumluluk yükleyen, tehdidi bile bala bandıran bir söz. Sınırları belirleyen bir söz, kulluğa teşvik eden, asla çağdışı kalmayan bir söz... Dinlerken, okurken mest eden, tatbik ederken insanın kendisini aşmasına vesile olan bir sözdür bu. Muhatabını dinlemiş ve onun ne demek istediğini kavramış da en etkili karşılığı veren bir söz. İnsanlığın hayatında, ruhun bedendeki karşılığı bulan bir cevherdir bu söz.

Sözü kuşananlar için, yola çıkmak isteyenler için, bilince ermek için bulunmaz bir fırsattır. Ayaklarıyla üzerinde yürüdüğü kara toprağın bitirdikleri ile kendi hayatı arasındaki engin manaları düşünmek isteyenlere göre bir kitap...

Parıldayan bir kandille aydınlanan dünya semasının simsiyah zemininde göz kırpan yıldızlara teslim olduğu demlerde ulvileşen duyguları fark edenlere hitap eden bir kitap...

"O'nu uydurdu" diyenlere çaplı bir itiraz ile "Hayır, bilakis ona uyarız" diyen göre bir söz bilgisi.

Kitap hakkındaki düşünceleri bu noktada noktalandı. Hatim de bitmişti. Ancak Fatiha suresini ve Bakara suresinin ilk ayetlerini okudu. "Bir iş bittikten sonra diğerine başla" emr-i ilahisine tabi olup tekrar başladı kitabın o mükemmel satırlarına... "Elhamdülillah Rabbi'l alemin..."

Bir bayrama kavuştuğumuz için elhamdülillah, fakirler, yetimle güldüğü için elhamdülillah, akrabalar birbirinin hal ü hatırını sorduğu için elhamdülillah. Mutluluk göğsümüzde, sevinç aramızda dolaştığı için elhamdülillah....