"Onbir aylık yoldan geldin şimdi de bırakıp gidiyorsun ya Ramazan... Dönüş için hazırlıklara başladın. Biz müminleri koyup nereye gidiyorsun? Vücudumuz seninle sıhhat buldu, açlarımız seninle doydu. Cimriliğimiz seninle cömertliğe döndü. Öfkemiz seninle sükunete kavuştu kabalığımız hoşgörüye....

Bizi böyle yetim koyup nereye gidiyorsun ey Ramazan... Rahman'ın kelimelerini imbik imbik ruhumuzda hissederken bizi bırakıp nereye gidiyorsun? Gökten inci mercan gibi af ve mağfiretin bol ve bereketli olduğu Ramazan, hangi uzak iklimlerin yolunu gözler oldun.

İftarımız bir başka güzel, sahurumuz bir başka güzel, selamımız bir başka güzel, cemaatimiz bir başka güzel seninle ey Ramazan. Sadakalarımız, fidyelerimiz, fitrelerimiz, insanlığımız seninle bir başka güzel...

Ramazan Kur'an ayıdır, ramazan oruç ayıdır, Ramazan ibadet ayıdır, Ramazan hayır ayıdır... Ramazan merhamet hayırdır, Ramazan yardımlaşma ayıdır, Ramazan ziyaretleşme ayıdır... Ya İlahi öyle mükemmel bir ibadetle vücudumuzu pür-nur ediyorsun ki... Bunun başka bir yolu yöntemi de yoktur zannımca . Yememizi ve içmemizi sadece Sen'in rızan için bıraktığımız bu mübarek ayda sonsuz hayır ve sevapların ruhumuza dolduğu, ahiretimizin mahmur olduğu düşüncesiyle idrak ediyoruz.

Hele de gizlenmesinde hikmet bulunan Kadir Gecesini de bu ay içinde var etmiş olman ne büyük güzellik. Kur-an'ı Kerim okurken ruhumuz gıda alınıyor. Anlamlarını kısmen çıkarabildiğimiz ayetler karşısında kendimizi, ayetlerin nüzul olduğu günlerde hissediyoruz. Uzun zamandır meal takip edemiyordum çünkü bazı kelimeler anlamı çağrıştırıyor manasını ve anlıyorum.

Bir peygamber kıssası ile muhatap olduğumuz zaman biliyoruz onların kavimlerine neler söylediğini. "Kale" kelimesi ile peygamberin sözlerini aktardığını "kalu" kelimesi ile de kabilesinin itirazlarını dinlemiş oluyoruz.

Ramazan'la ilgili duygularını defterine bu kelimelerle hapseden delikanlı balkondaki küçük masasının üzerine kalemi bırakarak başını göre kaldırdı ve o büyük renk cümbüşünü seyretti.

Ay, kocaman ve parlak bir tepsi gibi bulutların arasından sıyrılıyor ve etrafına ışıklar saçıyordu. Yüzünü yalayıp geçen hafif rüzgarı ilahi bir elin yanaklarını okşadığını zannetti. İçinde derin bir hamd etme duygusu baş gösterdi.

Bu hamd etme duygusunun zaman zaman yüreğini yokladığını sonra kelimelere bürünüp dudaklarından döküldüğünü anımsadı. "Elhamdülillahi Rabb'il-alemin" cümlesinin manasını sıkça hissettiğini fark etti. Akşam telaşına kapılmış evine doğru koşuşturan insanları izledi sokaktan. İftar vakti mühim bir yerde yani iftar sofrasının başında olmanın ehemmiyetini kavramış gibi her şeyi aceleye getiriyorlardı.

Tekrar başını kaldırdı aydınlık yüzlü aya baktı. Sonra Peygamber Efendimiz (sav)'in böyle zamanlarda okumuş olduğu Al-i İmran suresindeki ayetler aklına düştü ve mırıldandı "inne fi halkı's-semavati ve'l-ardi vahtıla fi'l-leyli ve'n-nehar." İla ahırı ayeh...

Küçük masasına bırakmış olduğu kalemi tekrar eline aldı. Ramazanla alakalı duygu ve düşüncelerini devam ettirmek istedi. O da ne? Hiçbir şey aklına gelmiyordu. Günlüğüne yazmak istedikleri şeyler zihninin uzak köşelerinde saklambaç oynuyorlardı sanki. Duygu ve düşünceleri ile yazdıkları arasında tam bir uyum olmasına dikkat eden delikanlı kalemin vazifesinin bittiğini hissetti. "Demek ki muradı ilahi bu kadar" dedi içinden.

Bu ramazan ayında en çok fark ettiği şey kalbiydi. Çünkü sadece "Allah'ın rızasını umarak tutulmuş bir Ramazan orucu, çok değerliydi. Bunun gibi, başka bir oruçluya iftar, fakirlerin ihtiyacını görecek sadaka, zekat, fitre vermek hep kalbin en büyük eylemi olan "niyet" ile alakalıydı. Demek ki sağlam inançlı müslümanlar "yüreğinin götürdüğü yere giden" en iyi insanlardı. Çünkü amelleri değerli kılan şey niyet idi ve niyet de Müslümanların hayatında her daim cari, yani akışkan, canlı, hareketli bir durum idi.

Dürüstçe kalemi bıraktı, defterini kapattı ve iftar saatini beklemeye başladı gözleri semaları nazar ederken.