Ekran karşısında kendisini olayla kaptıran insanları izlediniz mi, bilmiyorum. Böylelerini, bir maç izlerken, bir dizi seyrederken acaba ne hissediyorlar diye sormaya ne gerek var, diyesim gelir bazen. "İşte her şey ortada..." Hakeme küfredenler, teknik direktöre akıl verenler, artistlere nasihat çekenler... Ne tür insan ararsan var ekran karşısında.

Böylelerine benzeyeceğimiz hiç ummazdım. Zira kızardım bu şekilde davrananlara. Yahu seni görmüyor, seni duymuyor, otur oturduğun yerde... Sakin sakin izle, değil mi? Yok, artık; onlara hak veriyorum. Bundan sonra tecrübe ile sabittir ki izlediğim dizi filmlerde ki özellikle tarihi filmlerde bazen seviniyor bazen de kızıyormuşum.

Geçen hafta Payitaht Abdülhamit'i izlerken, durduk yere sevinç patlamaları yaşadım. Sesimi yükseltmiş olmalıyım ki sevgili oğlum "baba sen de aynı annem gibi yapıyorsun artık" demez mi? Evet, ne de olsa hatırı sayılır yılların su gibi akıp geçtiği bir vakti aynı yastığa baş koyarak geçirmişiz annesiyle.

Yeri geldiğinde, gelmese de yeri ben getirdim, herkese anlattığım sahneleri burada sizinle paylaşmak istiyorum.

Malum, dahi padişahımız II. Abdülhamit'i izliyoruz. Pavrus Efendi denilen kavi düşman vazgeçmiyor plan yapmaktan, bıkmıyor yenilmekten. Keçi gibi inadı var ve herkesi bir kendi amaçlarına ulaştırmak için bir amaç etrafında toplamış. Padişah gidecek, Osmanlı çökecek ve herkes bir sırtlan gibi üşüşecekler Osmanlının üzerine.

Kanlı Düğün ile Bulgarlar arasında isyan çıkarmak ister ancak II. Abdülhamit'in emriyle tüm biletler satın alınır ve oyun boş koltuklara oynanır. Ama dedik ya planlar bitmez. Rus elçisiyle Çar'a haber salınır, gemiler İstanbul önlerine gelecek ve sonra boğazından geçecektir. Böylece buna engel olamayan Osmanlının ne kadar zayıf olduğu anlaşılacaktır.

O sırada hafiyeler Rus Elçiliğinin çöplüğünde evrakların çoğaldığı haberini uçururlar saraya. Gelen bu jurnalden bir şeyler tertiplediklerinden şüphelenen kurt siyasetçi II. Abdülhamit Han karşı hamleye hazırlanır. Harika bir tertip kurar.

Rus, İngiliz ve Fransız elçilerini saraya davet eder. Her birini ilgilerine göre ahşap, gümüş vb. dolma kalem hediye eder. İyi niyetlerini izhar edip, uğurlar. Rus elçisi Pavrus ile tertip yapmaya devam eder ve Padişahın verdiği kalemle onun ipini çekecek evrakı yazması için elemanına verir. Evrak yazılıp bitecek iken dolma kalem kusar.

Biz ekran başında üzülüyoruz adamın dediklerinden. "Koca padişahın verdiği kaleme bak, tüm evrakın üzerine kustu." Derdikten sonra devletin ne kadar zayıfladığını anlatmak ister. Tabi lekelenmiş evrak buruşturulup çöpe atılır. Sarayda padişah Tahsin Paşa'ya mürekkep lekeli bir evrakı gelip gelmediğini sorar. Tahsin Paşa nedenini sorarken uzatır evrakı.

Buruşmuş kağıdı düzelten dahi padişah sırrı açıklar bir mumum üstüne tutarken. Elçilere hediye edilen kalemler özel imal edilmiştir. İlk haznesinde kaliteli mürekkep vardır. Bir sayfalık metni yazacak kadar doldurulmuştur. Ancak ikinci haznedeki mürekkep adidir. Yazı bitince diğeri hemen evrakın üzerine boşalır. O evrak çöpe atılır, Hafiyeler ki okuma yazmaları yoktur. O evrakları saraya ulaştırır.

Haber almanın bu kadar farklı yollarını tahmin etmesi, şaşırtıyordu izleyici olarak beni. Aklım durdu. Gayri resmi olsa da Rusların neler yapacağını öğrenmiştir. Karadeniz tarafına bakan sırtlardaki tabyaları tamir edip savaş hali alınır.

Tabi Pavrus Efendi "Berlin anlaşmasına" aykırı diye itiraz eder padişahın karşısında. Lakin derin bir şaşkınlık içindedir. "Siz bunu nereden öğrendiniz?" der. Bu kadar gizli yapılan işler sarayda anında duyulması Pavrus'ta şok yaratırken biz ekran önünde izleyenler sevinç çığlıkları atıyoruz.

Bir iki bölümde sevemediğimiz Osmanlı düşmanı Pavrus Efendinin moraran suratını son karede görmek memnun ediyor bizi. Biz bu dizilerin neden/hangi amaçla yapıldığını biliyoruz ve ailece izliyoruz.