İster tümdengelim ister tümevarım anlayışı çerçevesinde bir yolculuğa çıkmış olun, her iki durumda da eldeki bütün parçalar esasa hizmet eder. Esas, parçalardan kopuk değildir. İster kendi aklınızla ister başkasının aklıyla bakın, bütünün anlamı nihayetinde parçalara değer katacak şekilde biçimlenmiştir. Sonuçta elinizde ne varsa belli başlı parçaların birleşiminden meydana gelir. Bütünün parçalarından yola çıktığınızda ya da bütüne bakıp parçalarını keşfe çıktığınızda sizi şaşırtacak bir olguyla karşılaşmanıza imkan yok.

Bilgisayar monitöründe kemik bulamazsınız.

İsyan ise bütün bunlardan farklı olarak birleştiğinde parçalarından bambaşka olan, bağımsız bir süreci karşımıza getiren ve tarih boyunca insanlığın yaşadığı en karmaşık süreçlerden birisidir.

İsyan, tümdengelimi ve tümevarımı yıkarak paramparça eden bir unsurdur.

Bu duruma ilmi, kültürel ya da hukuki açıdan bakılabilir ancak sonuç değişmeyecektir. Noktalar birleştiğinde ortaya çıkması beklenen düz çizgi elde edilemiyor. Uzun bir çizgiye bakıldığında aradaki noktalar hep eksik kalıyor. Bu manada isyan, sosyolojik ve psikolojik olarak ele alındığında cinnet halinin özellikleriyle karşımıza çıkarıyor.

İSYAN, KARMAŞAYA VERİLEN İSİMDİR.

Gerçekler; ilmi hakikatler, kültürel değerler ve hukuki ilişkilerle bir araya geldiğinde normal sürecin dışında oluşur. Bu yüzden istediğimiz gerçekleri asla elde edemiyoruz. Elde edememenin dışında sona geldiğimizde kazanmak istediğimiz şeyi de çoktan unutmuş olabiliyoruz. Bu, enerji tükenmesi gibi düşünülüyor ama parçalar sonradan yeni anlamlarla ayağa kaldırılmak isteniyor.

Her isyan, kişinin kendini yeniden sorgulamasına neden oluyor. Bu sorgulama işkencesi genç beyinlerde dayanılmaz acılara dönüşüyor. İsyanı bu acıların ayakta tuttuğu inancı, insanın devayı zehirde bulması gibi uyuşturucu madde etkisi göstermeye başlıyor.

İsyan, bir bilinç bahsidir ancak sonda bilincini kaybeden kumandası olmayan pilli bebektir.

En başta her şeye sebep olan şeyin, sonuçlar içerisinde kendisine yer bulamayacak hale gelmesi ne garip.

İlmi, kültürel ve hukuki açıdan bütünün parçalarındaki değerler olmasından yola çıkıyoruz ancak bütünün esaslarını kaybetmiş oluyoruz. Şimdi siz bu isyanın doğal nitelikli ve doğal olarak var olabilir bir kıvamı olduğunu düşünebilir misiniz?

Hazırladığınız bir çorbanın içinde, çorbayla alakası olmayan bir şeyin olması ve çorbanın bütün güzelliğini bozması isyan edenin en başta kendi isyanına isyan etmesini gerektirmez mi?

İnsanlar kendi isyanlarına isyan edemediklerine göre burada büyük bir akli muvazene problemi var demektir.

Akli muvazene problemi, kalbi hissiyatın temel tetikleyicilerinin kaybıyla başlıyorsa buradaki isyan hareketini; önümüze çıkan ve bize uymayan unsurları kabul etmiyoruz diyerek değerlendiremeyiz.

Kalbi hissiyat, aklı destekleyemiyor. Akıl, kalbin hissini yok etmek istiyor. "İsyan edeceğim." dediğiniz anda ise kalp ve aklın birbiri üzerine bilinçsizce gitme süreci başlıyor.

Bilinç, akli muvazene ile kalbi hissiyatın yükseltici etkiyi oluşturma sürecidir. Buna, dengelenmenin dengesi desek yerinde olur. Bu yüzden akli muvazene ile insan yarım kalırken, Ehli İman olunca gelişmiş bilinçle basiret sahibi olabiliyor. Yarım kalan insan ya içe kapanarak kendisini ya da dışa açılarak isyanını dile getirmek istiyor.