Hz. Abdurrahman bin Avf (ra), ticaretindeki bereketin sırlarını paylaşırken üçüncü tavsiye olarak, pazarın ilk sergi açan tüccarı olduğunu söyler. Güneşi üzerine doğdurmadığını söyler.

Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bir ülkede Sabah'ın bereketli saatleri için "Sabahın körü" deyiminin kullanılması hep zoruma gitmiştir. Müslüman için gün, sabah namazı ile başlar. Müslüman erkek için gün, camide sabah namazı ile başlar.

Peygamber Efendimiz (sas): "Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir. Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda sizi sorguya çekmesin. Allah, himayesindeki bir konudan sorguya çektiği kimseyi cezalandırır, sonra da onu yüzüstü cehenneme atar." (1) buyurmuştur. Sabah namazını kılan Allah'ın (cc) korumasındadır. Eğer sabah namazını kılmış, yani Müslümanlığın alametini üzerinde taşımış ve Allah'ın (cc) koruması altına girmiş bir Müslümana eziyet edersek, hakkına girersek, şerefine ve namusuna yanımızda dil uzatıldığında sessiz kalırsak; bizzat Allah'ın (cc) korumasında olan bir kişi için bunu yapmış oluruz. Hesap gününe inananlar olarak, Allah'ın (cc) himayesinde olma alametini üzerinde taşıyanı, kendimiz gibi korumalıyız.

Güne Allah'ın (cc) koruması ile başladık, bir de peygamber duası aldık. Nitekim Peygamberimiz (sas) : "Allah'ım! Ümmetimden erken kalkanların işlerine bereket ver." (2) diye dua etmişti.

Burada bir konuya daha değinelim. Peygamber Efendimiz (sas) zamanında pazarda erken tezgah açmak demek pazara erken ürün koyan demekti. Bugün bir anlamda işletmelerimizi erken açmamız bu bereketi kazandıracakken, bir anlamda AR-GE çalışmaları ile insanlığın faydasına olan yeni ürünleri, ilk piyasaya sürenler olmamız da aynı anlamı ifade edecektir.

Müslüman olarak ne iş yaparsak yapalım, Allah'ın (cc) yeryüzündeki halifesi olarak insanlığa ve çevreye faydalı olanı yapmamız gerekir. İnsanlığa faydalı yeni icadın patenti Müslümanlarda olmalıdır.

Dördüncü tavsiyesi, hiçbir müşteriyi boş çevirmediği ve kolaylığı esas aldığıdır. Burada pazarlık etmek kısmına da girelim biraz. Mal alırken veya mal satarken farklı fiyat teklifleri olabilir. Gücümüz kadar ödeme teklif edebiliriz. Razı olacağımız kara kadar fiyat düşürebiliriz. Ancak burada da Müslümana eziyet etmek yoktur. Mesela 100 olan bir ürüne ayırabileceğimiz bütçe 80 ise 60'tan başlayalım deyip karşı tarafı, belki de zor durumda olmasından dolayı bunaltmayacağız. Satıcı olarak da 80'e razı olacak iken karşı tarafın pazarlık hücumunu kırmak için 100'den başlamayacağız. Bu diyaloğun hem iki tarafa eziyet olduğu hem de zaman kaybı olduğu malumdur.

Tabi bu kanıya mantık ile ulaşmıyoruz. Bize ulaşan rivayette Kayle Ümmü Beni Emmar (ra), Efendimiz (sas)'e :"Ey Allah'ın Resulü! Ben alıp satan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman arzuladığımdan daha yüksek bir fiyat teklif ediyorum. Sonra yavaş yavaş artırarak arzuladığım fiyata geliyorum. Bir şeyi satacağım zaman da önce, almayı arzuladığım fiyattan daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş inerek arzuladığım fiyata geliyorum, (böyle yapmama ne dersin?)" dedim. Şu cevabı verdi: "Ey Kayle, böyle yapma. Bir şey satın almak istedin mi, düşündüğün fiyatı söyle, sana verilsin veya verilmesin." Efendimiz (sas) sonrasında şunu söylediler: "Bir malı satmak istediğin zaman da versen de vermesen de (yüksek fiyat değil) satmak istediğin fiyatı söyle." (3) hadisine binaen böyle söylüyoruz.

Rabbim, bizleri himayesinde olanlardan eylesin. Günlerimizi bereketli eylesin. Amin.

Allah'ın (cc) kulu, Ümmeti Muhammed'den, kardeşiniz İlyas...

1- Müslim, Mesacid 262

2- Tirmizi, Buyu' 6

3- İbn. Mace, c.2, hadis no:2204