Kardeşlerim Hz. Abdurrahman bin Avf (r.a.) ile derslerimize devam edersek son nasihati olan: "az kara razı oldum, çok kar değil sürümden kazandım", demesi aslında bugünkü fabrikasyon sistemini anlatır.

Müslümanların derdi para kazanmak olmamalı, Müslümanın derdi Allah (cc)'ın rızasına uygun şekilde kazandığını Allah (cc) yolunda harcayıp, rızasını kazanmak olmalı. Bununla beraber Müslüman güçlü de olmalı. Nitekim Peygamber Efendimiz (sas): "Kuvvetli mümin, zayıf / güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah'a daha sevimlidir."(1), diye buyurmuştur. Tabi burada anlatılan sadece ekonomik güç değildir. Evet, ekonomik güç de bir kuvvettir. Ancak sıhhatli beden de bir kuvvettir. Huzurlu bir toplum da bir kuvvettir. Hatta birlik olabilmiş toplum en güçlü kuvvettir. Güç birliği yapmalı. Güçlü işletmeler Müslümanların elinde olmalı. Ama bu mutlak hedef değildir. Bu istenilen araçtır. Eğer Allah'ın (cc) rızasını kazanmak için araç olanları amaç haline getirirsek; muhafazakar diye adlandırdığımız halden karı muhafaza edenler haline geçmiş oluruz.

Maalesef nefislerimiz, ekonomik kuvveti suiistimal ediyor. Müslümanlar olarak güçlü Müslümandan anladığımız sadece ekonomik olarak güçlü Müslüman. Anladığımız demeyelim de işimize gelen Müslüman profili diyelim. Müslüman, bedenen de kuvvetli olmayı seçebilir. Ama bunun için çok disiplin gerekiyor ve dünyalık lezzetlerin bir kısmından vaz geçmek gerekiyor. Müslüman, ilmen de kuvvetli olması gerekiyor. Ama bunun için de uykudan, sosyal aktivitelerden veya eğlencelerden feragat etmek gerekiyor. Oysa ekonomik olarak güçlü Müslüman su akarken küpü dolduruyor, e nimetlerinden de faydalanıyor. Ama kanımıza giren bu zehir tehlikeli boyutlara gitmesi an meselesi oluyor. Sonuç olarak "Yeşil Kapitalistler" diye adlandırdığım kesim oluşuyor.

Bir de borç kısmına değinelim ve bu hafta bu konuyu bitirelim. Bu ülke Müslümanları olarak faiz ile iş yürütmeyi maalesef normal görür hale geldik. İşlerini faize düşürmemek için faizsiz borçlananlarımız, kendimizi zamanın ermiş Müslümanları olarak görüyoruz. Faizsiz istediğimiz kadar borçlanabiliriz havasında yaşıyoruz. Ayağımızı yorgana göre uzatmak yerine sağdan soldan yorgan almak kolayımıza geliyor. Peki, borç önemsiz bir yük mü?

Borçlu olanın cenazesini kılmayıp, mevtanın borcunun ödenmesini sağlayan bir peygamberin ümmeti olarak borçlu ölmekten ne kadar korkuyoruz? Nasıl olur da keyfi durumlar için böyle bir yük altına gireriz? Ödeyebileceğimiz rakamlar üzerindeki borçlar bizleri eninde sonunda mahcup edecektir. Yol değiştirmeye neden olacaktır. Cevap vermemeye neden olacaktır. Taklalar atmaya neden olacaktır. En kötüsü de yalan söylemeye bahane olacaktır. Oysa Peygamber Efendimiz (sas): ""Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur."(2) diye buyurmuştur. Bu kadar tehlikeli bir kulvara bizi itebilecek bir neden olan "borç" daha iyi bir telefona sahip olmak için, daha iyi bir perdeye sahip olmak için, daha iyi bir arabaya binmek için, nasıl göze alınabilir? Bu kişiler için böyledir, şirketler için böyledir ve hatta devletler için de böyledir. Borçlu olan mahkumdur. Borçlu olan özgür değildir.

Rabbim bizleri borçsuz olarak huzuruna varanlardan eylesin. Bizleri, evlerimizi, şirketlerimizi, devletimizi her türlü borçtan uzak eylesin. Borçlu olanlara, borçlarını ödeyebilecek kuvvet, feraset, dirayet ve akıl versin. Bu özellikleri barındıranları bizlere yönetici kılsın. Amin.

Allah'ın (cc) kulu, Ümmeti Muhammed'den, kardeşiniz İlyas...

1- Müslim, Kader, 34

2- Kenzu'l-Ummal, h. No: 8994