İnsanlar doğuyor, gelişiyor, büyüyor ve bu dünyada ömrünün yettiği kadar yaşadıktan sonra bizim inancımıza göre o dünyaya göçüyor. Tabi inancımızda ahiret günü olduğundan yaşantımızı da bu inancın gereğine göre biçimlendirmemiz gerekiyor.

Kendi kendime düşünür ve zaman zaman kendimi hesaba çekerim, vicdanı muhasebemi yaparım, neyin doğru neyin yanlış yapıldığını sorgularım. Bu sorgulama işi yalnızca kendi vicdanımı kapsamaz; inanan, inanmayan, Müslüman olan, olmayan bütün insanların yaşam biçimlerini ve vicdanlarını sorgularım. Neyin yanlış, neyin doğru yapıldığını da zaman zaman sorguladığım oluyor ve olmakta da.

Yaşadığım evi, yaşadığım şehri, yaşadığım ülkeyi ve yaşadığım dünyayı sorguladığım zamanlar da oluyor. Doğruyu bulmak, insani yaklaşımları yaşamın merkezine almak, bu sorgulamaların sonucuna göre olduğunu düşünüyorum.

Kendi özümü değerlendirdiğim zamanlarda; düşündüğüm gibi mi yaşıyorum, yaşadığım gibi mi düşünüyorum? Dostlarıma bakıyorum onlar için ben neyim, benim için onlar ne?

Yaşadığım şehri değerlendiriyorum düzenli bir işleyiş var mı? Bu şehir daha güzel nasıl yönetilir ve düzenli yaşam daha nasıl sağlanır? Ülkeme bakıyorum düzenli bir yönetim sistemi var mı? İnsanların adalet sistemine güvenleri tam mı? Adalet güçlülerin mi elinde, güçlü adalet mi insanların hizmetinde? Dünyaya bakıyorum vicdanlar mı ayakta, emperyalist emeller mi el üstünde?

Bütün dünyada güçsüz insanlar eskiden olduğu gibi bugün de zor şartlar altında yaşamalarına devam etmeye çalışıyorlar. Güçsüz insanların zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmelerine batı hep üç maymunu oynadı.

Çok vahşi bir emperyalist düzenin içinde yaşadığımızı çocuklarımıza, torunlarımıza ve gelecek nesillerimize aktarmak bizler için farzı ayn'dır. Dünya düzenini insani boyutta değerlendirmek istiyorum ama ne yazık ki vicdanım ile aklım, yapılanlar ile yapılmak istenenler hiç ama hiç uyumlu görünmüyor.

Emperyalist batı zihniyeti vampirler gibi insanların kanını emmek üzerine düzenlerini kurmuşlar, hepsi olaylar karşısında timsah gözyaşı döküyor. Savaş acımasız ve insanlığın hiçbir değeri yok. Savaş sadece bugün ortaya çıkmış bir olay değil, insanlık tarihi boyunca hep var. Rusya ile Ukrayna arasında ki çekişmeyi savaş olarak tanımlamak belki de yanlış bir kavram olabilir, buna tek taraflı saldırı diye tanımlamak daha doğru bir kavram olacaktır.

Rusya'nın saldırılarının farklı yönlerini artık açık açık görmeye başladık, eskiden vesayet savaşları diye bir kavram kullanılıyordu, bu olgunun gerçek olup olmadığı hep tartışılırdı. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yaptığı son açıklamada bu çekişmede vesayet savaşlarının olacağı ortaya çıkmaya başladı. Özgürlük savaşçıları diye tanınan Çeçenler, hem Ukrayna, hem de Rusya taraftarı olarak savaşmak için sahneye çıktığı haberlerini almaktayız.

Bu haber eğer doğruysa, ki doğru gözüküyor. Bu yaklaşım özgürlük savaşçıları olarak bilinen Çeçen halkının namına halel getireceğini düşünmekteyim. Bu halk tarih boyunca hep mazlumların yanında savaştılar, mazlumların ve mağdurların yanında olduğunu bilmekteyiz.

Bu halk ne yazık ki yanlış yönlendirilmekte ve vesayet savaşında taraf olmaları için zorlanmaktalar. Bu meyanda iyi bir sınav veremediklerini düşünmekteyim. Çeçen halkını vesayet savaşlarının kahramanı olarak değil, insanlık onuru ve ruhların kahramanlığı için savaşan özgürlük savaşçıları olarak hatırlamak istiyorum.