İnegöl mobilyasındaki firmaların büyük çoğunluğu ortaklı yapıda; Abi kardeş ya da iki-üç arkadaş...

Ancak ortağından şikayetçi olmayan insan yok gibi. Çünkü ortaklık kültürümüz yok.

İşin başında doğal olarak, "Aramızda paranın lafı mı olur, biz iyi iki arkadaşız, bizim aramızda sorun olmaz" gibi cümlelerle başlayan ortaklık, iyi ihtimalle ayrılmakla son buluyor.

Bunun en önemli nedeni, işin başında hiçbir şeyin adam akıllı konuşulmamamsı...

"Kim hangi pozisyonda olacak? Yetkiler, sorumluluklar, iş yapma şekilleri" gibi konular, konuşulmadan ya da üstün körü konuşularak başlanan işler; ya fiyaskoyla sonuçlanıyor ya da mutsuzlukla...

Öncelikle şu meselenin net ortaya konulması gerekiyor; Ortaklık başka şey, patronluk ya da bir birimin müdürü olmak başka şey...

Bizde maalesef ortak kaç tane olursa olsun, otomatikman patron... Bu yanlışı ortadan kaldırmak gerekiyor. Ortaklık o firmaya hissedar olmak demektir, patron olmak değil.

Hissedarlık da firmanın kar ya da zarar durumunda konuşulması gereken bir durum... Hissedarlar çalışan da olabilir. Ancak her hissedar patron değildir.

İşin başında, kesinlikle işletmenin görev dağlımı; "Eşit ortağız, eşit yetkiliyiz" saçmalığına girmeden netleştirilmelidir.

Normal bir işletmede, bir genel müdürün görev ve yetkisi, bir pazarlama ya da üretim müdürünün, görev, yetki ve hakkı neyse aynı modelle uygulanmalı.

İşletmenin nasıl olacağıyla alakalı her konu; maaş, kar dağıtımı, haklar görevler, yetkiler, ortaklığa giriş ve çıkış işlemlerinin nasıl olacağı, karar alma mekanizmasının nasıl işleyeceği vb. konularının yazıl olduğu bir anayasa olmalı.

Herkes hakkını hukukunu önceden bilmeli.

Ortaklık yapılarındaki en önemli sorunlardan biri de; her ortağın bir görevinin olması. Bu görev tabiri caizse sonsuza kadar onun olması...

Örnekleyecek olursak; iki ortağız, birimiz satışa, birimiz üretime bakıyoruz. 10 yıl sonra firma büyümüş, ortağın kapasitesi üretim müdürlüğü yapmaya yetmiyor. Ancak ortak olduğu için o pozisyonda kalmaya devam ediyor. Ve firmaya zarar veriyor. Ama patron olduğu için de yerinden kıpırdamıyor.

Bu tip sorunlar, son yıllar da en çok duyduğum konular. Halbuki hissedar olmakla çalışmayı birbirinden ayırabilsek, o ortağın yerine o işi layıkıyla yerine getirecek adamlar getirebiliriz. Ortak işini hakkıyla yapmıyorsa çekilir köşesine, sene sonu kar payını alır.

Firmalar da, yetersiz adamlara, sırf ortak diye, firmanın en önemli konumlarını veriyoruz. Bu firmaya yapılmış en büyük haksızlık...

Bir ortağı sebepsiz yere ortaklıktan çıkarmak doğru değil. Ancak her ortak, firmada çalışacak ya da illa en üst düzeyde çalışacak diye bir kural yok. Olmaması lazım...

Ve maalesef bu gün birçok kişi, sırf ortak olduğu için firmasına zarar veriyor. Ve diğer ortaklarının performansını da düşürüyor.

Önemli bir başka konu da ortakların hanımlarının işe dahil olmaları. Bu konu da büyük sorun oluşturuyor. Kesinlikle ortakların hanımları işten ve mümkünse birbirlerinden uzak tutulmalı.

Biz bu modeli Gençajans ve Gençgazete de başından beri uyguluyoruz. İşe başladığımızda, içerde ve dışarıda ortaklarımız olmasına rağmen, hamdolsun bu konu ile alakalı 15 yıl da hiç sorun yaşamadık.

Hakkına hukukuna riayet ederek, kırmadan, ortakları işten çıkarmayı da öğrenmemiz lazım.