Babasıyla birlikte uzun seyahate çıkan delikanlı, her zaman birlikte olduğu anne babasıyla birlikte olduğundan canı sıkılacak zannediyor ve bu yolculuğa çıkmak istemiyordu ancak amcaoğlu onunla birlikte olacağın doyunca sevindi.

Amcası ile birlikte yolculuk yapan delikanlı hikayesinin baş kahramanı ile babası ile birlikte yolculuk yapan delikanlı hikayesinin kahramanı aynı aracın arka koltuğunda seyahat etmeye başladıklarında aralarındaki mesafe hissediliyordu. Muhabbet kazanı henüz kaynamış değildi etrafa dostluk ve neşenin kokuları yayılmıyordu.

Günler günleri kovaladı, gönüller birbirine açıldı, diller birbirini sardı ve telefona gömülen bakışlar çoğu zaman birbirine yöneldi. Dönüş noktası olarak kabul edilen Şavşat'ın Demirkapı köyü, o iki genç için büyüklere hürmet ve hizmet etmenin tadına erdirdi.

Babası da çocuklarına seyahat fıkhını öğreteceği için memnun ve mutluydu. Onlara "seferilik ne zaman başlar?" diye sormuştu arabaya binlikleri ilk saatlerde.

Seferilik; 90 kilometre uzaklığa veya daha fazlasına onbeş günden az kalmak suretiyle niyetlenmiş yolculuklara, denir diye kitabi bir tanım yaptı. İlk başlarda 90 kilometre gitmeden seferilik hakları ya da kuralları başlayacağını belirtti.

Arabanın konforu ne kadar yüksek olursa olsun yolculuğun zahmeti vardı. İslam dinine gönül vermiş bir Müslüman 4 rekatlı namazlarını yalnız başına kaldığında iki rekata düşürecek, sünnetleri de kılmayabilecekti. Eğer illaki dört rekat kılacağım, diyorsa ezan okunduğunu duydukları bir camide cemaate katılıp rahat bir şekilde namazlarını dört rekat kılabilirlerdi. Bu namaz muhabbeti öğle, ikindi ve yatsı namazları içindi çünkü sabah namazı ve akşam namazı tam rekat olarak kılınıyordu.

İslam dininde yolcunun halini düşünerek böyle bir kolaylık getirmesi Allah'ın büyük kolaylıklarından ve hikmetlerindendi.

Babasıyla yolculuğa çıkan delikanlı bunları yaşayarak öğreniyordu.

Babası, yolculuğun insan ve mekan yolculuğu olarak tanımlıyordu, çünkü gezdikleri, durup dua okudukları, konakladıkları yerler buralarıydı. Uzun süren bu yolculukta Bilecik'te Şeyh Edebalı'yı, Bolu Göynük'te Akşemseddin Hazretlerini, yolu üzerinde Hayrettin Tokadi Hazretleri'ni, Kastamonu'da Şeyh Şaban'ı Veli Hazretleri'ni, Aşık Veli'yi, Erzurum'da Abdurrahman Gazi'yi ve Tabyalar'da Nene Hatun'u ziyaret etmişlerdi. Bir insanı kabrinde ziyaret etmek, sağ iken ziyaret etmek gibi olduğunu da öğrenmişti, babasıyla seyahat eden delikanlı.

Aslında kendisi bu yolculuğun isminin sadece insan mekan yolculuğu değil bir de cami yolculuğu diye eklemek istiyordu çünkü o kadar çok değişik tarihi camilere girmişlerdi. Düşündüğünde hangi ilde, hangi ilçede, hangi camiye girdiğini hatırlaması çok zordu. Belki çektiği resimlerden çıkarabilirdi.

Bu yolculukta Batum'a giriş yapamamalarını "biz galiba girmekten men edildik" diye ilahi bir tecrübeye bağlamıştı babası. Çünkü giriş kurallarını bilmedikleri gibi iki defa araçla beraber geri döndürdüklerinde bunu tecrübeyle not etti. Zaten Batum'da kendilerine karşılayacak ev sahibi de Tiflis'e gitmişti. Bunları alt alta topladıklarında geri dönmesinin ne kadar mantıklı olduğunu annesiyle birlikte kendisi de kavramıştı.

Yolculuk esnasında Erzurum'dan büyük keyif almıştı. Çünkü Erzurum'da tıp fakültesinde okuyan abilerinin evinde konaklamış, onlarla çam ağaçlarının arasında eğlenceli frizbi maçı yapmış, çay içip çerez yerken hoş muhabbet ortamı oluşturmuştu, babasıyla yolculuk yapan genç.

Geriye dönüp baktıklarında o kadar çok yer gelmişlerdi ki onları sadece fotoğraf karelerinden hatırlayabileceğini sonradan fark edecekti. Fotoğraf karelerinin kıyılarına ya da altına, nerede çektiklerini yazmazsa onları bir gün unutacaklarını da babasının tecrübelerinden öğrendi.

Babasıyla yolculuk yapan delikanlı, annesinin memleketi Posof'a ulaşmış oradan da rica minnet annesinin köyü Ulucam'a (eski adı Varhana) ulaşmışlardı. Annesi, doğduğu evin yıkıldığını, duvar taşlarının bir kısmının ayakta kaldığını gördüğünde hüzünlenmesine şahit olmuştu. Annesinin duygularının coşkunluğunun nedenini henüz duygusal olarak kavrayamıyordu. Babasıyla yolculuk yapan delikanlı, annesinin kendi dede ve ninesinin kabri başında Kur'an-ı Kerim okumak, camisinin tozlu halıları üzerinde namaz kılmak ve terkedilmiş köyü tekrardan görebilmek isteğinin arka planını anlayamıyordu. Lakin çok önemli bir şey yaptıklarının da farkındaydı. Babası, evin duvarından hatıra olsun diye bir taş aldı. Ayrıca taşların arasından bitmiş güllerden bir demet yaptı ve arabanın arka camın önüne yerleştirdi.

Belki de bu hatıra unsurları onların her baktıklarında ruhunda duygusal anlar yaşatacaktı. Posof'un Uluçam Köyü bu seyahatin tam da U dönüşü noktasıydı.

Babasıyla yolculuk yapan delikanlı, Erzurum'da Ulu Cami'de öğle namazını kılmış ve ziyaret edilmeye değer üç mescid (Kabe'yi, Mescid-i Nebevi'yi ve Mescid-i Aksa'yı) birebir maketlerini de incelemişti.

Babasıyla yolculuk yapan genç, konakladıkları şehirden ayrılırken "kurra hafız bir Ayet'el Kürsi okusun" deyip gittikçe güzel okumayı başardığı ayeti tekrar ediyordu. Bu ayetlerin manevi bir güven hissi oluşturduğunu içten içe fark ediyordu. Sonra amcası ile seyahat eden genç okuyor, ardından direksiyon başındaki babası Ayet'el Kürsi'yi tekrarlıyordu.

Bayburt'a geldiklerinde ne şehri çevreleyen tepelerde kayalar üzerindeki Bayburt Kalesi'ni ne Bayburt'un Ulu Camisini ne de merkezdeki Saat Kulesi'ni merak ediyorlardı artık. İhtiyaçlarını tedarik edip güzelliklere uzaktan bakarak yola devam ettiler.

Yol üzerinde görmüş olduğu güzellikler, babasının dilinden dökülen ayetlerle bir başka anlam kazanıyordu gönlünde. "Febieyyi alai rabbiküma tükezziban/Rabbinizin hangi ayetlerini inkar ediyorsunuz." Gözüyle gördüklerini, kulağıyla işitliklerini inkar eden bir insan ancak nankör olabilirdi. Yüce dağların yamaçlarında uçar gibi giderken "biz emaneti dağlara verdik fakat onlar bu emaneti kaldıramadı" ayetini de dinledi babasından.

Sonra şehzadeler şehri Amasya'ya ulaştılar. Amasya Kalesi'ne, Kral Kaya Mezarları'na, Beyazıt Ulu Camii'ne uğramaktan vazgeçtiler. İkindi namazının ardından güzel bir pide keyfi iyi gelecekti. Belediyenin Sosyal Tesislerine girdiklerinde kapkara bir bulut, kasırga gibi esen bir rüzgar, coşkun bir yağmur bütün Amasya'nın üzerine germişti kollarını. Yolculuğun nelere gebe olduğunu kimse bilemiyordu. Allah'ın rahmetinden başka bir rahmetine geçmek için yola çıktılar hemen.

Babasıyla yolculuk yapan genç, elindeki telefonla canlı bir navigasyon vazifesi görüyordu şehir içlerinde. Dümdüz gideceksin ileride bir baba/kavşak olacak oradan sola döneceksin sonra dümdüz devam edeceksin, gibi ifadelerle yolculuğa büyük katkı sunuyordu. Bazen de bir internet sitesinden S-400 ler hakkında bilgiler aktariyordu. Yolculuk Ankara'ya yaklaşıldığında zorlaşmaya başlamıştı. Çünkü babası uzun zamandır direksiyon sallıyordu. Onun uyumaması ya da dikkatinin kaybolmaması için annesi ile birlikte ilahiler, ezgiler söylüyor; esprileri bir bir patlıyordu havada. Sungurlu'da iki saat dinlenme molasından sonra Ankara'ya ulaştıklarında horlama sesleri arabanın içinde gök gürültüsü oluşturuyordu.

Ankara'da YediHilal'in öğrenci evine misafir olan genç, evinde gibi hissetti kendini. Sıkıcı olduğu kadar insanın ruhunu olgunlaştıran yolculuk bitmek üzereydi. Ankara'da görmeye değer onca insan ve onca mekan varken annesinin arzusuyla hasta teyzesini ziyaret ettiler. "Bu akşam burada kalın" ısrarını kabul edemeyeceklerini belirtip Polatlı yakınlarındaki Günyüzü beldesinde yetim ve öksüz bir akrabayı ziyaret ederek Eskişehir üzerinden "evim evim güzel evim" dedikleri İnegöl'e vardılar .

Babası ile yolculuk yapan genç, sevincini içinde saklayamıyordu. Yüzünde gözünde mutluluklar çiçek açmıştı. Yapmacıkmış gibi telaffuz ettiği hamd ü senaları ruhunun derinliklerinde hissederek "Elhamdülillah İnegöl'e vardık, şükürler olsun Allah'ım" diyordu.

Babası "Taştan Seyahati tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz, bir dahaki yolculuklarda buluşmak üzere" dediğinde delikanlı; "bu kadar uzun seyahat almayayım" dedi.