Okullar canlı bir varlık mı yoksa dört duvardan ibaret mekanlar mı? Okulların kendisi fiziksel olarak her ne kadar canlı birer varlık olmasa da, okulların fiziki yapısı ve donanımı eğer uygun halde dizayn edilirse cansız kabul ettiğimiz o mekanlar; eti, kemiği, kanı, canı olmayan canlı varlıklara dönüşebilir.

Okulların cansız varlıklar olarak hayatlarını idame ettirmeye çalışmaları öğrencilerin davranışsal sorunlarının pik yapmasına neden olmaktadır. Öğrencilerin sorunlu davranışlarının pik yaptığı okulların hayatlarını idame ettirmeleri imkanı sınırlılıklarla doludur.

Kendimize şu soruyu objektif olarak sorduğumuz da okulların canlı bir varlık olması gerektiğinin cevabını vermiş oluruz. Niçin öğrenciler okulları sevmezler, okullar tatil edilince çocuklar sevinçlerini niçin nara atarak belli ederler? Bu soruya her eğitimci objektif bir cevap verebilir ancak eğitimcilerin mekansal sorunları çözme sınırlılıkları var. Bu sorun ancak mevzuat yapıcılar ya da yatırım yapma ergini elinde bulunduranların istekli ve kararlı duruşlarıyla ile çözülebilecek nitelikte.

Okulların spor mekanları, kültür mekanları, sosyal mekanları, bilim mekanları, eğitim mekanları, sanat mekanları ve doğa mekanları ile eğitim mekanları öğrencilerin gelişim düzeylerine göre donatılır ve fiziksel mimarisi yine gelişim düzeylerine uygun yapılabilirse eğitim kurumları o zaman canlı organizmaya dönüşmüş olabilir.

Bireylerin öğrenme biçimleri ve öğrenme sitilleri bireyden bireye farklılıklar göstermektedir. Bizim müfredatımız ne yazık ki çoğunluğa göre öğrenme biçimini dikkate alarak şekillenmekte, bireysel öğrenme biçimlerine uygun şekillenememekte, azınlıkta kalan bireylerin öğrenme biçimleri görmezlikten gelinmekte.

Bu görmezlikten gelme milli eğitim müfredatından kaynaklanmıyor olmasa da öğreticilerin kendi öğrenme biçimlerine göre öğretmeye çalıştıklarından kaynaklanmaktadır.

Öğreticiler öğrenme isteğinde olan bireylerin kinestetik öğrenme, görsel öğrenme ve işitsel öğrenme stillerine sahip bireylerin olduğunu kabul ederek öğretim etkinliklerini planlamalı ve icra etmelidir.

Bu amaçla asgari düzeyde eğitim etkinliğinin arkasından sanat becerisi yüksek olan bireyler için sanat eğitimi mekanları, spor becerisi yüksek olan bireyler için spor eğitimi mekanları, doğanın doğallığını kabul edip doğal ortamı kendisine hedef seçenler için doğa mekanları, bilimsel çalışma becerisi yüksek olan bireyler için bilimsel üretim mekanları aktif edilmeli.

Özel eğitimin bir ilkesi var 'Her bireyde bir öğrenme kalıntısı muhakkak vardır. Öğrenme kalıntısı bazı bireylerde hızlı bazı bireylerde yavaş olabilir. Ortam ve donatılar bireyin yeterliliklerine göre dizayn edilirse her birey muhakkak öğrenir.' Özel eğitimin bu ilkesi de dikkate alınarak öğrencilerin ilgi istidat ve kabiliyetleri geliştirilmeye çaba sarf edilmeli.

O zaman okullar dört duvar cansız organizma olmadan çıkacak, canlı organizmalara dönüşmüş olacaktır. Okulların canlı organizma rolünü oynamasıyla, öğrencilere sorun yumağı olan mekanlar, sorun çözen mekanlar haline gelecek, bu değişim ile okullar adeta rehabilitasyon merkezlerinin yerine geçmiş olacaktır.

Amaç sorun çözme becerisi gelişmiş okulların hayatımıza dokunması sağlamak bir görev olarak kabul edilmelidir.

ÖZER YILMAZ