Dünyanın başına tebelleş olan Covid-19 bize onunla yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini gösteriyor. Yasaklarla bir hastalıkla veya bir bulaş ile mücadele etmenin mümkün olmadığını anlıyoruz. Her yasaktan sonra yapılan açıklamalara göre bulaş hızının ve sayısının daha çok arttığı bilim insanları ve ilgililer tarafından açıklandı ve açıklanıyor. Yasakları delmek, çiğnemek insan ruhunun özünde var. Bu konuda yapılan birçok bilimsel çalışma var, tabiri caizse 'Amerika'yı yeniden keşfetmek' gerekmiyor.

Covid-19 ortaya çıktıktan sonra ülkeler kendi imkan ve şeraitleri içinde virüs ile mücadele etme konusunda müdahale ve tedavi yöntemleri geliştirdiler. Ülkemizde bu konuda yaptığı özverili ve bilimsel çalışmalarla Sağlık Bakanı ve sağlık çalışanları her türlü takdiri hak ettiler, halkımızda takdirlerini değişik platformlarda dile getirdiler. Yani 'Sezar'ın hakkı Sezar'a verildi.'

Bu süreçte bir eğitim çalışanı olarak Milli Eğitim Bakanı pozitif bir duruş sergilese de eğitim kurumlarının eğitime başlama konusunda Sağlık Bakanı gibi atraksiyonu gösteremediğini üzülerek belirtmek istiyorum. Eğitimde hiçbir ferdin feda edilemeyeceği anlayışıyla mücadele edilmesi gerekirken, 16 Mart 2020 den itibaren okullar kapatıldı, öğrenciler sokaklara terk edildi. Turizm sektörü, eğitim sektörünün önüne geçti. Covid-19'un yayılım hızı turizm sektöründe daha yüksek olma ihtimali olmasına rağmen turizm tesisleri açıldı, okullar kapatıldı. Bizim ülkemizde eğitim sektörü kapısına kilit vurmuş iken, İngiltere Eğitim Bakanı GavinWilliamson, dersliklerde Covid-19'un yayılma riskinin düşük olduğunu gösteren araştırmaların olduğunu söyleyerek okulların açılmasını hızlandırılması gerektiğini söyledi. Yine İngiltere Başbakanı Boris Johnson da okulların açılmasının hükümet açısından ulusal bir öncelik olduğunu açıkladı.

Ülkemizde öğrenciler resmi ve özel olarak iki gruba ayrıldı, hukuk önünde bireylerin dil din, ırk ayrımının yapılması insanların eşit olduğu paradigmasına uygun düşmedi. 6 Temmuz 2020 de yayınlanan bir genelge ile resmi okullarda eğitim gören öğrencilere yönelik destekleme ve yetiştirme kursunun 20 Temmuz'dan itibaren açılabileceği ifade edilmişti, isteyen özel okul öğrencilerinin resmi okullarda açılan kurslara katılabileceği belirtilmekteydi. 14 Ağustos 2020 de yayınlanan bir yazı ile özel okullarda yüz yüze eğitim yapılamayacağı talimatı verildi ancak resmi okulların 12. Sınıflarında kurslar devam etmekte. Bu zihniyet temelinden çeşitli sakıncaları beraberinde getirmektedir. Özel okulların ayakta kalabilmesi için bakanlık özel tedbirler alabilmelidir. Niçin özel okullar ayakta kalsın denilebilir ama bunun en az birkaç gerekçesi var. Öncelikle özel okullar personel istihdamı yaparak işsizliği önlemede devlete ciddi katkı sunmakta, kazançlarından vergilerini vererek devletin gelirlerinin pozitif yönde artmasına katkı sağlamakta, bunların dışında faaliyet alanı içinde olan okul binalarını yaparak devletin yeni okul binası yapma maliyetini azaltma açısından çok önemli kamu hizmeti yapmaktadır. Bu anlamda özel okulların ayakta kalabilmelerini sağlama adına mevzuatta bir takım değişiklikler yapılmalıdır.

Destekleme ve Yetiştirme Kurs Yönergesinin 1. Maddesinde, bu yönergenin amacı, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel örgün eğitim kurumlarında öğrenim gören istekli öğrenciler ile ortaöğretimden mezun olanlara verilecek destekleme ve yetiştirme kursları ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir.

5. Maddesinde ise 'Kurslar, fiziki kapasitesi ve öğrenci/kursiyer potansiyeli yeterli olan resmi ortaokullar, imam-hatip ortaokulları, genel ilköğretim programı uygulanan özel eğitim ortaokulları, ortaöğretim kurumları ile halk eğitimi merkezi müdürlüklerine bağlı olarak açılır,' denmektedir. Özel öğretim kurumları sayılmamaktadır.

Hayat Boyu Öğrenme Kurumları Yönetmeliği'nin 57. Maddesinin 4. Fıkrasında İş birliği yapılacak alan ile ilgili mal ve hizmet üreten ve iş birliği kapsamında kar amacı gütmeyen firmalarla iş birliği yapılabilir ve kurslar düzenlenebilir. 5580 sayılı Kanuna tabi kurum ve kuruluşlar ile iş birliği yapılamaz ve kurslar düzenlenemez.

Şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Resmi ve özel bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığının kurumları olmasına rağmen Bakanlık Merkez Teşkilatı kurumlar arasında öz ve üvey çocuk muamelesi yapmaktan öteye, özel kurumlara gösterdiği anlayışı kendine bağlı okullara göstermemektedir.

Çok ufak dokunuşlarla mevzuatlarda ki yetersizlikler giderilerek, eğitim sektörünün çıkmazları giderilebilir. Destekleme ve Yetiştirme Kurs Yönergesinin 5. Maddesine özel öğretim kurumları da eklenebilir. Hayat Boyu Öğrenme Kurumları Yönetmeliğinin 57/ 4. Maddesinde ki 5580 sayılı kurumlarla işbirliği yapamaz maddesi, yapabilir olarak değiştirilebilir. 'Bugün yaptım, yarın bozuyorum felsefesinden uzak, sürekliliği olan bir mevzuata ihtiyaç var. 'Unutmayalım ki okullar sokaklardan daha güvenlidir.'