8 Mart Dünya kadınlar günü için Taksim meydanında gösteri yapan feminist bir grubun ezan okunduğu sırada ıslık çalarak ezanı protesto ettiği iddiaları Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü !

Tepkiler çığ gibi yükselirken feminist gruplar durumu inkar eden ve protestoyu ezan için değil kendilerine müdahale eden polis için yaptıklarını beyan eden bir çok açıklama yaptılar.

Süreci bilen biliyor. Üstünde durmak istediğim konu bu değil daha başka bir şey. Tüm bu olanlardan sonra tekrar tartışılmaya başlanan şey nefretin siyasi ve toplumsal dili oldu. Özellikle bu hadisenin mahalli idareler seçimlerine denk gelmiş olması ve siyasi iktidarın bunu kullanmış olması nefret, kamplaşma gibi durumların tartışılmasını alevlendirdi.
Tüm bu tartışmaların odağında eskiden olduğu gibi ağırlıklı bir izlenim var.

Pek çok kişi bu ülkede toplumsal kutuplaşmayı, kamplaşmayı, ayrımcılığı ve kin nefret suçunu dindar kesimin yaptığını / işlediği gibi bir hissiyat uyandırıyor söylemlerinde.

Hayatımda hiç unutmadığım bir şeydir; Vakti zamanında bir tanıdık okullarda başörtüsü serbestisi için "Bunlar (Başörtülüler) okulda gruplar halinde geziyorlar. Gruplaşmanın kapısını açıyorlar" deyince kendisine çok kızmıştım.

Yakın zamanda bir prof un "Başörtülüler rehber öğretmen olamaz" diye kendince bilimsel ama kendi içinde çelişkilerle dolu ifadelerini de tüm Türkiye duydu..Evet genel bir kanaat var...Dindar, milliyetçi ve muhafazakar bir partiye oy veriyorsan eğitim durumun düşük (!) bir insansın..

Eğer başı kapalıysan aile baskısıyla kapanmışsındır. Kendi hür iraden yoktur. (Bu kanaat çok ama çok yaygın bir kanaattir.)
Yazının asıl konusu olan nefret suçunda ise durum farklı değildir. Yıllardır nefret suçunun dindar kesimle ilişkilendirilmesi de mühim bir vaka dır .
Tabi bu söylemlerin hiç bir gerçekliği yok. Çoğu popülist ve cahilce söylem veya düşüncelerdir. Çıkalım sosyal medya da haber sayfalarına bakalım. Kendi gibi düşünmeyenlere hakaret ve aşağılama suçunu kimler işliyor!? Gerçekten de oradan bakmak nefret suçunun sadece dindarlara has olmadığına dair çok ciddi bilgiler verecektir.

Taksim deki meseleye de biraz buradan bakmak istiyorum. Orada bulunan grupların çoğunun toplumsal değerlere karşı bakışını herkes bildiği için insanlar ister istemez tepki gösterdi.


O yüzden o gruplarında nefret konusunda birilerini suçlamadan önce kendilerine bakmalarında fayda vardır..

Bu ülkede nefret,toplumsal kutuplaşma ,önyargı bir kaç kişinin ya da bir kaç grubun tek başına yapabileceği bir iş değildir.

Olayların sorumluluklarını siyasi iktidarlara, mercilere, bizim gibi düşünmeyenlere, şuna buna yükleyerek kaçmak erdemli bir tavır değildir .
Herkes hepimiz toplumsal kutuplaşmaya katkımız konusunda şapkamızı önümüze koyarak sorumlu bir bireye yakışır bir biçimde düşünmeliyiz...!
O zaman sorunlar sıkıntılar nasıl bir bir çözülüyor güzelce seyredebiliriz.
Selam sevgi ve muhabbetle.