Allah'a hamd O'nun nebisi Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) salatu selam olsun

Çocuk dünyaya geldiğinde konuşmayı öğreninceye kadar derdini anlatabilmek için kendini adeta paralar. Nihayet kelimeleri kavrar ve konuşmaya başlar. İlk konuşmalarına dikkat ederseniz karnını doyurma ihtiyacını giderecek kelimeleri duyarsınız; "anne su, mama, süt.." Ademoğlunun ilk ihtiyacı karnını doyurmadır. Bundan sonra eğlenme gelir. Koşarken düşer etrafının güldüğünü görür; taklide devam eder, güler, güldürür.

1.Nefsimiz tıpkı bu çocuk gibidir. Önce karnını doyurmak sonra eğlenmek ister; bu nefsin birinci basamağı nefs-i emmaredir (emreden nefis). Bencildir. Kesin yargılar kullanan bir dil yapısı vardır; katı kurallar, genellemeler içeren sözcüklerle kuşanmıştır. "ben yaparım, ben bilirim, ben böyle vs. ifadeleri bize bu mertebeyi hatırlatan sözcüklerdir. Gerektiğinde yalan söyleyecek bir kurgusu vardır.

Konuştuğunda kendinden başkasının hakkaniyetli olmadığını, karşı tarafın çokta ne anlatmak istediğini duymak istemeyen, dik kafalı, ısrarcı bir yapılı dili vardır.

Bu nefis mertebesinde; manevi dinamiği, letaifi (insanı Hz. Allah'a ulaştıracak yaratılışındaki manevi unsurlar) bulmak mümkün değildir. Cahilin konuştuğu yerde alimin susması gibi ruh ve letaif susar.

Bu mertebenin ilacı nefsi kırmak, dediğini yapmamaktır. Sabah namazına kalkamadın diye o günü oruçlu geçirmek, nefsin çok istediği yemeği yememek gibi. Kullandığı dil kesin, keskin ifadelerden uzak olmalıdır. "Elimden geleni yaparım, dilim döndüğünce anlatırım" gibi.

2. Kıyamet suresi ikinci ayette " (kusurlarından dolayı) nefsini kınayan nefse yemin ederim" buyuran yüce Rabbimiz nefsi emareden çıkıp "nefs-i levvame"ye geçen nefisten bahseder.

"Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan ve merhamet edendir (Yusuf 53)"

Yusuf peygamber Züleyhayla baş başa kaldığında ona meyledecek oldu da Rabbi onu korudu.

Bu mertebede insanın nefsi ile ruhu arasında bir çekişme vardır. Bu nedenle karşı tarafa söz söylerken çekinceli ve çelişkili ifadeler kurar.

Burada 'ben bilmem' zikri çeken bizim Yunus misali susmayı tercih etmek gerekir. Susmanın faziletiyle bu makam geçilebilir.

3. Sıradaki mertebe "nefs-i mülhime"dir. Karşı tarafı öven, kendisini yeren bir dili vardır. Haddini bilen, mütevazıdir. Hatta bu dil çevresindekileri üzebilir. Buna dikkat etmesi gerekir. Letaif artmıştır. İhlasını kaybetmeden yola devam etmelidir.

4. Kemale ermiş Yunus Emre, Mevlana hazretlerinin eserlerinde kullanılan sözcükleri, hikmetleri; "nefs-i mutmainne" mertebesinin ilahi tecellilerinden görürüz. Nefis ne kendini över ne de karşısındakini, kendi mutmain olduğu için bunun hiçbir faydasının olmadığını anlamıştır.

Artık dilin kalpte bağlı gizli damarlarındaki tıkanıklık açılmış. İlham-ı ilahi devreye girmiş olur. Bu makamda muhabbetullah vardır. Bu insanın önüne bir kamyon para döksen, borcu dışında kuruşuna dokunmaz; onu ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Az ve öz konuşur. Eskiler boşuna söylememişler; "kırk kere düşün,bir kere konuş" yani nefsinin kırk hastalığı var demek. Bunları aşmadan kelam etme. Eğer Cenabı Hakk'a vuslat niyetin varsa.

Velhasıl kıymetli okuyucular, insan söylemiş olduğu sözün Cenab-ı Hakk'ın rızasına uygun olup olmadığına bakarak karar verip yaşamalıdır.

Muhabbetle kalın..