İlk yardım kursunun ders kısmı bitmiş, sınav kağıtları verilmişti. Herkes sırasıyla uygulamalı eğitime alınıyordu. Üç beş kursiyer kendi aralarında yazılı sınav öncesi değerlendirme toplantısında konuşulanları daha doğrusu bir kursiyerin yaptığı değerlendirmeyi konuşuyordu. Çayından bir yudum alan koyu renkli montlu kursiyer konuşacak bir konu arama derdine düşmeden soruyu bırakıverdi meclisin ortasına: "Ahmet Bey'in çıkışın nasıl değerlendirirsin hocam?"

"Bence pek uygun olmadı. Adamlar işlerini yapıyorlar sonuçta... Hepimiz yetişkin insanlarız, öyle değil mi? Neyi nasıl anlayacağımızı kendimiz biliriz." diye cevap verdi dudaklarının arasından havaya savurduğu dumanların dalgalanmasını izleyen kursiyer. Sözünün bittiği yerde diğeri sabırsızca hafif bir pişmanlıkla: "Yok, bizim ilahiyatçı olarak söylememiz gereken cümleleri, işaret etmemiz gereken bir noktayı işaret ettiğini düşünüyorum ben."

Ellerini kağıt havlu ile kurulayan diğer kursiyer şaşkınlığa karışık bir merakla sordu. "Ya ne oldu ki? Ben dışarı çıkmıştım o an, herhalde kaçırdım meseleyi?

"Evet, sen o arada dışarı çıkmıştın. Olay şöyle oldu, ben özetleyeyim sana. Uzun masada oturmuştuk. İlk yardım konularında ders veren hocalar da masanın başında idi. Bizlerden iki günlük kurs hakkında değerlendirme bekliyorlardı. Herkes aldıkları eğitimin nasıl faydalı olduğunu, doğru bildiği yanlışların bulunduğunu ve bunların doğrusunu öğrendiklerini, bazı şeyleri de ilk defa burada kavradığını ifade ederek kurs eğitmenlere teşekkür etti.

"Eeee, ne var bunda? Sıradan bir durum bu." diye sözü böldü meraklı kursiyer.

"Bir sabırlı ol! Herkes birbirine benzer sözlerle tamamladı cümlelerini. Söz Ahmet Hoca'ya gelince."

"Dur, oradan sonrasını ben anlatayım." diye sessizliğini bozdu olaydan etkilenmiş gibi görünen kursiyer.

"Benden önceki bütün konuşmacılara katılıyorum, gayet güzel cümleler söylediler. Tekrar etmek de istemiyorum. Fakat bir şeyi ifade etmeliyim. Burada iki gündür her cümleniz insanla alakalıydı. İnsandan bahsediyoruz, nefes alıp vermekten, hayat kurtarmaktan, ölümden, yanık-kırık- çıkıklardan. Hepsi insanla alakalı... Fakat insanı yaratana yönelik hiçbir cümle kurmayışınız benim dikkatimi çekti üzüldüm. Okuduğunuz bir kitabı anlatırken yazarından bahsederiz. Muhteşem bir eser gördüğümüzde onu yapanı düşünürüz, dedi Ahmet Bey." Sonra soluklanmak için bir yudum çay içti ve devamla:

"Bu çerçeveden bakıldığında yaratılan ile Yaratan arasındaki bağlantıyı hepimiz biliyoruz ama insanı bir makineymiş gibi bir robotmuş gibi anlatmak şahsen ağrıma gidiyor.

Bir ilahiyatçı diliyle değil belki ama Allah'tan bahsedilmez ise eksik olur. Yani insan bir meta haline, bir eşya haline dönüşüveriyor, dedi." diyerek meraklı kursuyerin arzusunu yerine getirdi.

Tartışılan konuyu kavrayan kursiyer: "Arkadaşlar, ne var ki bu değerlendirmelerde. Bence gayet normal bir uyarı yapılmış ve eksik kalmış bir boyut ifade edilmiş." dedi.

"Ahmet Bey'den sonra yorum yapanlardan hiçbiri, bu konuyu tekrar etmedi. Anlaşılan kimse konunun büyümesini ve bir tartışma konusu olmasını istemiyordu." Dumanları izleyen bakışlarını diğerleri üzerinde gezdirirken.

"Ama eğitmenlerimizden biri cevap verme zorunda kaldı." Dedi olayı özetleyen.

"Evet, gerçekten ilginç bir cevaptı ama vaziyeti kurtarmayı hissettiren orta yollu bir cevaptı." (YARIN DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)