Aramızdan bedenen ayrılan bir şairden bahsederken, bütün insanlığın yalana teslim olduğu bir çağda, “boşluğu ense kökünde gezdirsin bu adam” diyen bir gaip bir sese muhatap olmuş biridir Necip Fazıl. Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş Fikir çilesinden büyük işkence diyerek fikrin ne fahişesi ve ne de zamparası olmadığını, bir fikrin namusuna sahip çıkmış ve fikrin bedelini her daim ödemiş bir şairden bahsediyoruz. Gölge varlıkta barınamayan, ahenk ve birliğe sığınan bir adam… Nefsine, dizlerinin önünde diz çöktüren hayat dolu bir heybeyle yol alan ve biricik meselesi sonsuzluğa varmak olan bu adam işi anlamış biri Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış Marifetin dışındaki her sanat yolunu basit gören, sanatın insani bir tutum olduğunu anlatan biridir. Topluma faydalı olmak için yazanların yanında, şahsi sanat anlayışlarını deklare edenlerin kalem oynattığı çağda kalemini, marifetin gölgesinde dinlendiren bir adam. Rabbim, Rabbim, bu işin bildim neymiş Türkçesi Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi Türkçe konuşan bir adam, diline, dinine yabancılaşmaya zorlanmış bir milletin karşısında: Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir; Bu anlayışı yıkmak için yola çıkmış ve bu milleti öksüz bırakmamak için yüksek sözler yazan biri. Zaman gelmiş “baba katileri ile baban bir safta/maltada hizaya dizilmiş” yazdıklarının bedeli olarak. Susmayı kendine “küfür derecesinde” gören sözü pek bir şairdir. Memleketi kurtarma çabası olmasaydı, şahsi menfaatlerini âli kabul edenlerden olsa idi bilemeyecektik onu. Unutulmayan insanlar, insanlar için fedakârlık yapanlardır. Necip fazıl, insanların önüne geçip kollarını makas gibi açarak “Durun kalabalıklar” diye haykıran biri. “Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım” diyerek gelecek nesillerin kendisi gibi olabileceği müjdesini taşıyordu. Durduğu kalabalıklar nasıl bir düzende yaşıyorlardı bilen birisiydi. Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Ekonomik sistemin hüküm ferma oldu zamanlarda güçlülerin düzenine-inine çomak sokan bir kalemdi. Alevler içinde ev, üst katında ziyafet
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey,
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Nesillerin derdini gönlünde bir yara olarak gören. Nesiller arası çatışmayı anlatan yaralarından sızan açıya “sabır basan” biri. Bir tarafta sütnineler, diğer taraftan genç kızların o acınası halleri. “Bir şey yapılamaz ki koca bir dalga gibi geliyor üzerimize” demeden yürümüş. Konferans, seminer, toplantı, miting, sohbet,muhabbet ne lazımsa yürümüş. Bir gönül rehberi tutmuş kendine boyun kırmış, gönül iklimine uçmuş. Kişiliğine derin izler vurmuş Şeyhi Abdülhakim Arvasi Hazretlerinden. Belki de kurtuluş gelenek içinde bulunarak olabileceğini göstermiştir alnı kırış kırış olmuş bu adam. Onu rahmetle ve özlemle anıyor, talebelerinin yüklendiği kutsal davanın başarıya ulaşmasını temenni ediyoruz.