Zaman oluyor ki insan böyle aşılmaz engellere çarpıyor. Her zaman aklınız derli-toplu olamıyor. Zihin dağınıklığı altında anlamını bulmuş birkaç cümle karalamak çok zor bir şey olsa gerek. Şimdi, ilm-i halimi anlatmaktayım esasen. Daha önceden hangi konuda yazacağımı tasarladığım için bir şekilde söze başlardım.
Sözlerden bir söz dökülünce satırlara, ardı sıra akıp geliyordu diğerleri. Söz sözü açıyor ve ben anlamların peşine düşüyorum. Elindekini nereye koyduğunu bilmeyen bir adamın arayışı ile arıyorum şimdi kelimeleri. Ne aradığını bilmeyen bir insanın, "ne aranıyorsun?" sorusuna "bilmiyorum" cevabını verecek bir dalgınlıkla anlamın peşinden gitmekteyim.
Şimdi konumuzu bir seçelim desek...
Güncel konularda köşe yazarların eksik bıraktıklarından mı bahsetsem, derslerde öğrencilerimle paylaştığım konulardan mı ya da tarihin akışı içinde büyük zaferlere imza attığımız önemli günlerin birinden mi bahsetsem.
Kaç yazar, konularını hep bir kaynaktan alarak yazabilir ki?
Geçenlerde Elif Şafak'ın "TED konuşmaları" diye akademisyenlere, okumuş adamlara İngilizce yapmış olduğu konuşmayı dinletmiştim öğrencilerime. Elif Şafak bile kendi hikaye yazma sürecini bahsederken, yetiştiği ortamı baz alarak yazdığını ve bunun kendisi için "çok kültürlü bir edebiyat" oluşturmak için iyi bir şey olduğunu vurguluyordu.
Evet, aslında insan çevresinin çocuğudur. İnsan etkilenen bir varlıktır. Duygusal yapısı etkilenmeye açıktır. Bazen tarihi roman veya bilimkurgu yazanlar belki bu doğal çevreden çıkarak bin bir zahmetle oluşturdukları dünyadan edindikleri bilgilerle yazmak zorundadır.
Birçok kültürü bir arada yaşayıp da bunu bir eser haline getirmek ve bunu esere de bir görev yüklemek kişinin iyi bir yazar olduğunu gösterir mi bilmiyorum ama hayatını anlamlı kılmak ve bir gayeye hizmet etmek açısından yaklaşım doğru gibi görünüyor.
Zihnimizin nasıl çalıştığını bilmek, onun bilgileri nasıl topladığını, bu bilgileri nasıl tarttığını görmek beynimizi mikroskop altında incelemek gibidir sanırım. Bilgi edinme yollarının başında görmek ve işitmek gelir. Rabbimiz ayette göz ve kulağın bir de kalbin sorumlu olacağını belirtiyor.
İnsan için en önemli şey "adalet" olmalıdır. Adalet; bir şeyi yerli yerine koymaktır. Bilindiği gibi adaletin sembolü tartıdır. Tartının iki yönü de aynı hizada ise adalet gerçekleşmiştir. Adalet, gönlümüzü rahatlatan bir çizgide durur. Adalet, iki eşyanın karşılıklı olarak kefelere konulup eşitlenmesi kadar kolay gerçekleşmez. Zihin iyi bir tartı olması için etkilenmelerden uzak kalmakla beraber iyice geliştirilmiş olmasına bağlıdır.
Suç ve ceza arasındaki denklik ve zıtlık uyumu adaleti elde etmemizi sağlar. Kelimeler, bir olayın tanımı için veya adının konulması için önemlidir. Sapla samanın karıştığı ortamlarda bulanık suda balık avlayanlar boş durmayacaklardır. Bulanık suda balık avlayanların niyetleri yaptığı işten anlaşılabilir.
Doğruluk, adaletin beslendiği en mühim kavramdır. Niyetleri üzüm yemek olmayanlara karşı aba altından sopa göstermek adaleti tesisi etme çabası içindir.
Söz sözü açtı, konu buraya kadar geldi. Söz kısa gerektir vesselam
.