"Bu konuda yazı yazacakların en sonuncusu ben olmalıydım belki ya da yazmamalıydım bu konuyu..." diye aklından geçirdi futboldan anlamaz adam. "Anlamaz" dediysek de futbola karşı "ilgisizliğinden" bahsediyoruz.

Anlamaz adamın genç yaşlarda okuduğu bir kitapta şu cümleler yazıyordu: "Onları spor karşılaşmalarına davet edeceğiz, o ülke gençliği bu işlerle uğraşırken millet, devlet meselelerini umursamaz olacaklardır." O günden beri soğumuştu futbol takımı tutmaya. Yine o cümlelerden biri daha aklında kalmıştı. "Gizli protokollerinde yazdığına göre, "bir dilber ve bir kadeh, Muhammed (sav) ümmetine, bin topun etkisinden daha fazla tesir eder."

Fikri zeminin oluşmaya başladığı yıllarda sevdiği ve güvendiği hocalarının tavsiyesi üzerine okuduğu eserlerde, alimlerin verdiği bu bilgilerden sonra futbola değil takım tutmaya, takımlar üzerine tartışma yapmaya uzak durdu. Bu kontrollü uzaklık, konu hakkında cahil kalmadan devam etti yılar boyunca.

"Hangi takımı tutuyorsunuz?" sorusuna çok saf biçimde "ben takım tutmam" deyişine şaşıranlar çok olmuştu. Böyle durumlarda "uzaydan gelen yaratık" misali izlendiğini zannederdi. Sonra "takım tutmanın sana ne faydası var, tuttuğun takımın üzerinden mi belirliyorsun kendi kimliğini, kişiliğini?" gibi yakıcı sorulara muhatap olanlar köşeye sıkışmışlara mahsus haller sergilerlerdi.

Bu günlerde futbol takımlarındaki yabancı futbolculara taktı kafayı anlamaz adam. Bir köşe yazısında "İstiklal Marşı okuyacak futbolcularımız bile kalmadı" ifadesi etkilemişti onu. Farklı bir haberde ise tribünlerden bir taraftar "Galatasaray buraya!" haykırışına dönüp bakan olmamıştı. Bir de gençlik yıllarında Arabistan'ın futbol takımındaki futbolcuları sayarken spiker, tüm takımın yabancı isimlerden oluşmasını, sömürgeye teslim olmanın nasıl bir şey düşüncesini canlandırmıştı beyninde. Ayrıca kara mizahın etkileyici örneklerinden biri olarak değerlendirmişti Arapların takımını.

Bu birbirinden farklı örneklerden yola çıkarak "Ne olacak bu Türk futbolu?" gibi sorularla yakasını paçasını yırtacak hali yoktu. Bu derde düşecek çok insan vardı sporla ciddi anlamda ilgilenen. Bu noktada Türk futbolunu kendisi gibi değerlendirenler var mıydı, onu da bilmiyordu?

İyi futbol oynar ve oynamayı da severdi, bu yaşında bile göz doldururdu oynayışı ile. Maç yaparken dostlarının çok değişik özelliklerini gördüğü gibi kendi karakterini de izleme imkanı bulurdu. Karakter çözümlemeye yatkın zihni de boş durmazdı. Yaptığı her işi kendi kavramlarına evirmeyi bildiği gibi futbol oynamayı da kendi açısından yorumlardı. Pas vermeyi hediyeleşmeye, birlikte oynamayı sosyalleşmeye ve kaynaşmaya, ya da yeni tanıştıklarının isimlerini ezberlemeye vesile bilirdi.

Takım tutup, bu sebepten kavgalara tutuşanlara her daim bir garip bakmıştı. Takım tutmanın da psikolojisinin anlamaya çalışırdı. Hatta yeri geldiğinde "din değiştirmenin" ne anlama geldiğini anlasınlar diye "tuttuğunuz takımı değiştirin" diye teklifte bulunurdu. "O vakit içinizden neler geçti, sizi takım değiştirmekten alıkoyan neydi? İşte o sebeplerin her biri din değiştirenlerin de zihninden geçerdi..." gibi açıklamalar yapardı.

Neyse, bu yazının amacı neydi?

"Ne olacak bu Türk futbolu? Milli takıma adam yetiştirecek ve onları milli duygularla bezeyebilecek miyiz? Yoksa kim daha çok para verirse onun için koşacaklar? Globalleşme/küreselleşmenin geldiği seviyeyi en net futbol üzerinden mi izleyebiliriz? Bir takım her sene şampiyon olsa ne olur?

Hiç kimsenin bu kadar derin düşünmediğini biliyordu. Televizyonlardaki en zararsız programlardan birinin de futbol maçları olduğu yorumunu da bu yazıya eklemek lazım diye düşündü. Lakin "bir gün futbol kalkacak?" cümlesini kurduğunda nasıl bir hayal alemine ulaştığını fark etmek istedi. "Kalkmaz" diye itiraz edenlere Roma'da gladyatörler vardı. Binlerce insan onları izlemek için toplanır, rakipleriyle veya aslanlarla mücadele ederken ölenleri seyretmekten hoşlanılırdı. Ancak şimdi onlardan kalan ve futbol sahalarını andıran tarihi kalıntılar turistlerin dikkatini çekiyor sadece.

Global manada kurulu düzenlerin en büyük göstergelerinden biri olan futbolun ne olacağını düşünürken futbolun neler yaptığını görmek gerektiğini düşündü. Futbolcuların aldığı transfer paraları ve gelir dağılımındaki dengesizlik açısından bakma meselesini buraya yazmayacaktı. Milletvekili maaşı ile asgari ücreti konuşanların, Milli takımın başındaki yöneticilerin aldığı maaşı görmezden geldiklerini şimdilik mevzu bahis etmiyordu.